31 Mart 2016 Perşembe

"EVİN YENİ MİSAFİRİ "

                                                                               15.12.2015 İSTANBUL
                                                                                ŞARA A. ARŞ

...

Kahvaltı sonrası pencerenin kenarındaki yatağa oturmuş bu günün kelimelerini

ezberliyorum.

Tabak : Plate

Bitki : Plant

Toplamak : Pick

Kilolu : Overweight

Yağ : Oil

Memur,yetkili : Officer

Okyanus : Ocean

Roman : Novel

Ses : Noise

Endişeli : Nervous

Onu gördüm ...Yatağa bitişik kalorifer peteğinin üzerinde  ... İki gün öncede

görmüştüm ... Havalı havalı geziniyordu , fotoğrafını çekmek istedim izin

vermedi ... Bu camı pek açmazdık , nasıl içeri girdiğini düşündüm , Aralıktayız

üşümüş olmalı ya da yolunu şaşırmış olmalı ... Biz bile var edenin bize verdiği

akla fikre rağmen nefes bile alamayacağımız yollarda  "yürümeye çalışma "

gayreti içine girmiyor  muyuz kimi zaman ...



 
 
 
 
Onu izledim bir süre yürüyüşünü , duruşunu , rengini ... Gözlerini merak ettim

benim göremeyeceğim kadar küçüktü. Kalorifer peteğinin üzerinde kırmızı

gövdesine yapışmış gibi duran  siyah benekleriyle sağa sola gidiyordu ...

Sonra ...

Kalorifer peteğinin içindeki örümcek ağını gördüm ...

Benim erişemeyeceğim kadar iç kısımdaydı ...

Demek bi örümcek vardı ...

Ve Aralık soğuğunda bize gelen misafir uğurböceği ağın hemen üst tarafındaki

kalorifer peteğinin aralıklı parmaklıkları üzerinde mi gezinmekteydi ?  ...

Ağ  ...

Örümcek ağı ...

Uğurböceği ...

Ya örümcek uğurböceğini yerse  ? !!! ...

İçimde uyuyan dev cüsseli bir şeyin ayağına uykusunun en tatlı yerinde başka

bir şey bütün gücüyle hayatımda gördüğüm en büyük iğneyi hayatımda

gördüğüm en hızlı şekilde , bütün gücüyle saplıyor !

İçimde uyuyan şeyin ayağının acısı beynime işliyor  !

Önlem almam gerekli ...

Şahit oldum ...

Ağı gördüm ...

Uğurböceğini gördüm ...

Dev cüsselinin ayağının acısından beynim zonkluyor  !!

Önlem almam gerekli !!

Uğurböceğinin ya da bütün böceklerin bacaklarında onu bulunduğu yerde

tutabilen bir yapı var , bir  belgeselde izlemiştim . Yani mutlaka öyle olması

gerekir...Ağaçta ,toprakta gezinirken , bacaklarındaki bu yapı bastığı zemine çok

güçlü tutunabilmesine sebep olur , tutar onu . Yani mutlaka tutmalı .

Ama şimdi uğurböceği toprakta değil ki ! Bir ağaçta da değil ! Tam olarak

Nesli  ' nin  yatağına bitişik kalorifer peteğinin parmaklıkları arasında , ağın üst

kısmında ...

Kalorifer peteğinin materyali benim gözüme kaygan görünüyor , bacakları onu

iyi tutar mı zemine ?

Konuşabilseydik ne olurdu sanki ?

Onu incitmeden nasıl alabilirim oradan ?

Ya alırken ağa düşerse ?

Ne yani evine gelen ( üstelikte Aralık soğuğunda gelen ) birini , öldüren

birimi olacaktım ?

Ezberlemem gereken o günün kelimeleri surat asmaya başladı , ilgisizliğe

hiç tahammülleri yok .

Siyah benek hareket etti ve ağın hizasından biraz olsun uzaklaştı  ...

Sanıyorum o ara beynim biraz olsun nefes aldı ...

Ben ne yapacağımı düşünürken Nesli geldi : kahve için zamanım olup olmadığını

sordu . Yarım saate çıkmam gerekli , hastaneye gitmeliyim , sonra annemlere.

Oturma odasına geçtik , kahveler önümüzde .TV açık ,öylesine bir

 kanal , öylesine bir program.

Gündüz kuşağı  evlendirme programı. Yirmili yaşlarda bir erkek ...

YUNUS EMRE ... Evlenmek için gelmiş  fakat ; başka başka hayatlar çıkmış 

görünenden ... Bizim kahvelerimize eşlik eden kısmı :  Onlar çok küçükken 

annesi onu ve kardeşlerini terk etmiş  , hastane de kardeşinin annesi tarafından

bir başkasına evlatlık verilmesine şahitlik etmiş . Hayatına baktığın her yanı

parça parça ...


Yayına bir kadın bağlanıyor :

Kardeşini evlatlık verdikleri aileyi tanıdığını, karı koca Profesör olduklarını,doğal

yollardan çocukları olmadığını , evlatlık verilen çocuğun şu anda 19 yaşında

olduğunu ,evlatlık olduğunu bilmediğini , ailenin çocuğa gözlerinin bebeği gibi

baktıklarını , çocuğun çok çok iyi şartlarda bulunduğunu anlatıyor .

Kardeşini göstermek için kadının tek şartı : " Evlatlık verilen çocuğun gerçeği

bilmemesi ve düzenlerinin bozulmaması " ...

Bir TV programında görmesem, bunları sadece dizilerde oluyor sanmaya devam

edecektim . Gerçekle hiç bir ilgisi olamaz sanıyor olacaktım ... Üstelik onca 

"GERÇEK" yaşamışken ... Gerçek hep bu kadar keskin mi olur ? Bir uzlaşma olur

yol bulunmaz mı bu gerçeklerle ? Gerçeklerin hiç merhameti yok ... En azından

benimkilerin ...

İstisnalar vardır mutlaka  ama genel olarak varlıklı, güç sahibi  bir ailede
 
büyüyorsan hayatın ona göre şekil alıyor .Kararların , okuyacağın okullar,

öğreneceğin diller, işin, arkadaşların , büyük oranda kimliğin , alışkanlıkların ...

Peki kimin nasıl bir ailede dünyaya geleceğine karar veren güç  ?

Yunus Emre ve kardeşi aynı anne ve babadan dünyaya gelmişler.

Fakat YUNUS EMRE ...

Fakat şimdi 19 yaşında olan ve evlatlık olduğunu bilmeyen kardeşi...

Fakat ...

Uçurum fark ...

Kahvelerimiz bitti. Eşyaları Nesli'nin  odasından almak için içeri giriyorum,gözüm

kalorifer peteğinin parmaklıklarına ilişiyor . Misafir yok !!!

Örümcekle mi karşılaşmışlardı !!!

Hemen peteğin iç kısmına bakıyorum ! Örümceğin ağına !!!

Yoktu  !

Ağ boştu !

Misafir yoktu !

Örümcek yoktu !

Hastaneye gitmem gerek. Fakat bu karşılaşmayı engellemek için ne

yapabilirim ?

İçimde bir yer ; kalorifer peteklerinin arasından geçebilecek uzun ve sivri bir

cisimle örümceğin ağını  "BOZMAMI" söylüyor ve içimdeki başka bir yer kaşlarını

kaldırarak , ben kaçırmak istedikçe gözlerimin içine içine bakmaya çalışarak

"DEMEK ONUN YUVASINI BOZACAKSIN " öyle mi diyor... Aslında demiyor nasıl

oluyor bilmiyorum ama sadece bakarak anlatıyor .

Bu sabah bakkala ekmek almaya ben gitmeliydim  ve bunların hiç birini

görmemeliydim .

Nesli ' ye anlatsam mı olanları ?  Nerede olduğuna bakıyorum mutfakta yemek

yapıyor . Tezgahın üzerinde doğranmış soğanlar var , bir tencereden buharlar

çıkıyor ve söyleyeceklerimle hiç ilgilenmeyecek kadar meşgul görünüyor ...

Susuyorum ...

Eşyaları Nesli 'nin odasından alıp vedalaşıp yola koyuluyorum . Minibüsler hemen

evin önünden geçiyor . Camın kenarında boş olan koltuğa oturuyorum . Camdan

dışarıyı izliyorum. Neden bir insan olarak var edildiğimi düşünüyorum .

Neden bir ağaç ,toprak , bir taş parçası değil de  "İNSAN" olarak.

Beni var eden ; beni insan olarak var etmiş ...

Örümceği var eden ...

Uğurböceğini var eden ...

YUNUS EMRE ' yi var eden ...

YUNUS EMRE 'nin 19 yaşındaki evlatlık verilen kardeşini var eden  ...

Beni örümcek olarak var etmemiş ...

YUNUS EMRE' yi uğurböceği olarak var etmemiş ...

Evlatlık verilen kardeşi başka bir varlık olarak var etmemiş  ...


PEKİ NEDEN ?

İradem ötesini anlamaya yetmiyor...

Yüksekliği kelimelerle ,ölçü birimleriyle anlatamadığım bir kapı ötesi ...

Ben varlığı yeryüzünde 53 kilo kaplayan bir kız , ayakta durmuş kapıya

bakıyorum ... Kapının ötesini anlamak istiyorum ... Çünkü ancak anladıkça

"EMİN OLUP "   ,   " HUZUR BULUYORUM "  ...

Diyelim ki herkesin bir görevi var yeryüzünde  ?

Ben görevimi nasıl bulacağım ?

Nasıl anlayacağım ?

O mu gelip beni bulacak ?

Ya yolu bulamazsa ?

Bir bedel mi ödemek gerek bu görevi bulmak için ?

En sevdiğim kitabımı versem bu bedele denk düşer mi ?

...

Sonbaharın , kışın renklerine bakıyorum  camdan  ; kızıllara , sarılara hala yeşil 

kalabilmek için ayak diretenlere  ...


Yaprak olsaydım diyorum ...

Dalımdan toprağa düşer doğaya karışır görevimi tamamlardım ...


Hastane çıkışı annemlere geliyorum. Aklım Nesli 'nin evinde kalorifer peteğinin

üzerinde... Aslında uğurböceğinde ...

Sinem 'i arıyorum ; okuldan geldi , evde şimdi . Aslında telefonu açar açmaz

"Uğurböceğini kurtar !!! " demek istiyorum  ama aklımı kaçırdığımı da 

düşünmesin istiyorum . Birde bu istek için aradığımı anlamasın istiyorum .

Saçma sapan bir kaç şey geveliyorum ; hava soğuktu , taytını giydim , 

evde misin ?  İlk başta söylemek istediğim şeyi en sona saklıyorum . Nesli 'nin

odasında kalorifer peteğinin üzerinde  bir uğurböceği var iki gündür gezinip 

duruyor. Ve kalorifer peteğinin üzerinde bir örümcek ağı ... Örümcekler sadece 

içgüdüleriyle hareket eder ...  Merhameti yoktur ... Ve içgüdüleriyle hareket 

eden aç bi örümcek çok fazla acımasız olabilir ... Uğurböceğini görürsen başka 

bir odaya götür . Örümceği görürsen öldürme ... Ama dışarı çıkar ... Evin dışına

... Dinliyor ; tamam diyor , tamam ... Beni anlayabileceğini umut ediyorum ...

Annemlere geliyorum  ...

Ses diyor ki ;  " Örümceği de ,uğurböceğini de , seni de var eden güç AYNI " ...

Şimdi sen Sinem ' e telefon açtın eminsin değil mi uğurböceğinin   

güvenliğinden  ? Sinem zaten elinde silahla kalorifer peteğinin başında   

bekliyordur  ? Hiç uyumayacaktır (!)  Ders çalışmak için odasına gitmeyecektir !

Yemek yemek için mutfağa gitmeyecektir ! Senin için rahat etsin diye kıyak

yapıp tuvalete bile gitmeyecektir (!) !!!

DÜŞÜN Bİ ;

Üç gecedir o yatakta sen yatıyorsun , misafir oralarda dolaşıyor  ve yatakla

petek bitişik , o misafir oralarda gezinirken tam da onun yürüdüğü bölgeye dizini

vurdun , farkında bile olmayacaktın misafirin öldüğünden ...

Uğurböceğinin hayatını sen garanti altına alamayacaksın...

Örümcekle uğurböceğinin karşılaşıp karşılaşmayacağına sen engel

olamayacaksın ...

Sadece önlemler alıp , o önlemlere sarılıp , önlemlerin olası kötü ihtimallere

engel olduğuna inanacaksın...

Bu senin düşüncen ...

Uğurböceğini koruyan bi güç var  ...

Örümceği koruyan bi güç ...

Ve seni koruyan bi güç ...

Sese söyleyecek bir şey bulamadım . Ses benimdi fakat bana ait değildi ...

Kaygılarımı ...

Korkularımı ...

Acılarımı ...

Hepsini gördüm bir bir ...

En çok gelecek kaygımı ...

Ne kadar anlamsız olduğunu gördüm ...

Çalışıyorsan ve her anlamda gelişmek için elinden gelenin fazlasını yapmaya

çalışıyorsan ötesine zaten var eden karar verecek ...

Örümcek uğurböceğini yiyecek mi  " VAR EDEN " karar verecek . YUNUS EMRE

kardeşini görebilecek mi " VAR EDEN " karar verecek ...

ŞARA ' nın nasıl bir hayatı olacak  "VAR EDEN" karar verecek ...


VAR EDENİM : 

Şüphelerim ...

Korkularım ...

Kaygılarım ...

İçin beni affet ...

Benim insan yanıma ver ...

Affına muhtacım ...


                                                                           ... ŞARA ...

 




30 Mart 2016 Çarşamba

"SUSULANA " .... " İYİLEŞİYORUM " .

                                                                                      14.12.2015 İSTANBUL
                                                               ŞARA A.ARŞ












Daha çok sever oldum kendimi ...

Kendimin ellerinden tuttum ...

Tekrar ...  Yeniden ... İçten şarkılar söylerken buldum bu gün kendimi ...

Hem de Fransızca ...  Yarım yamalak... Kendimle dalga geçerek ...

Sen aslında tam olarak iyi ki "HIRPALADIN"  beni...

Tamam düştüm dizlerim,elim , yüzüm kan içinde kaldı ...

Bir kaç gece zehir ağladım  , tamam ...

Şimdi kendime daha çok sarılır oldum ...

Yeni şeyler öğrendim , yeni kelimeler ...

İngilizce de beginner bitti ...

Aklımdakiler  ;

İyileşmek :   RECOVER  demekmiş ,

Kendini bulmak  :  FIND ONE'S OWN LEVEL

Keyif   :   JOY

Mutluluk : HAPPINESS

Çaba : EFFORT

Gelecek : FUTURE


Gözlerimdeki sebep olduğun karanlığın yerini şimdi daha güçlü  "IŞIKLAR" aldı...

Yenilendim  sanki tazelendim ...

Neşet Ertaş'ı hala çok seviyorum, fakat sabahları uyandığımda onun yerine 

Zaz  "JE VEUX'U " açar oldum ...

Klozete otururken keyifle şarkılar söyleyen bi tip oldum ...

Bu gün kızlarla alışverişe gittiğimizde ;  kabinde danseden bi     "ŞARA" 

buldum ...

Ben aslında pek dikkat etmezdim kendime ; bu gün makyajsız halimle daha

güzel olduğumu farkettim...

Sonbaharın ne kadar çok  ve ne güzel renkleri varmış bu gün gördüm ...

14 Aralık bu gün  ... Güneşli bi gündü ...

Ben bu gün güneşin ışıklarının her bir cisme vurduğunda yarattığı etkiyi 

izledim ...

Her şey çok yeni olmasına rağmen ;  ben bu gün günümüzde çok önemli olan

bir özelliğe sahip olduğumu öğrendim ...

"KİŞİNİN KENDİNİ ONARMA GÜCÜ VE HIZI"

Daha çok plan yapar oldum   .... 

Yurtdışı fikrine daha bir sarılır buldum kendimi ...

Bir        "ANLAMAK"   yağmuru yağdı ki üstüme sorma  ...

Sırılsıklam anladım ben hikayeyi ...

Hırkamdan tut , sol ayak serçe parmağımın tırnağına kadar anladım ...

Kızmadım fakat ,  kırılmak dersen ; zırhlarımın üstüne düşen çiğ damlası gibi

akıp gidiyor  ...

Hissetmiyorum bile  ...

Yeni bi hikaye kitabına başladım ; 

" Andersen's Fairy Tales "  ...



...

Pinocchio , Frankenstein ve Heidi bitti ...

Hepsi çok keyifliydi ...

Ruhum hala 7 yaşında ..

Gerçeğe gelince ; bir kaç başlangıç daha yaptım ...

Ehliyet kursuna başladım ...

Yeni bi şarkı keşfettim ... Keyifli  ...

Anlamanın farklı tonlarıyla dans ediyorum bu ara ...

Dans demişken  ;

Aklımın bi kenarına Karadeniz yöresel halk oyunları öğrenmeyi not ediyorum...

Saçlarım uzadı biraz  ...

Ve biraz kilo verdim ...

Bu gün Aralıkta da güneşli günler olabileceğini gördüm ...

Varlığına ayırdığım  sevğiyi,merhameti ben cömert cömert  etrafıma dağıtır

buldum kendimi ...

Daha çok   "  GÜLÜMSEYEN " ...

İyiliğin gücüne   "  HER NE OLURSA OLSUN  " daha çok inanan ...

Geleceğe daha    "UMUTLA"  bakan   ...

Kendini daha çok seven , tanıyan,        "    SAYGI DUYAN      "      ...

Daha gelişime ,aydınlığa, kendine, çevreye dönük biri ...

Artık etrafına çok daha farklı açılardan bakabilen ,

Sorular soran , tatmin edici cevaplar alamadığında tekrar soran ...

Yalanları daha çabuk anlayan ...

Daha başka  , daha farklı biri ...

Algısı , ayırtetme gücü daha yüksek biri ...

Çamura batmışlığın şaşkınlığını üstünden atmışta ,

" Ben nereden su bulurum  bu çamurdan arınmak için " diye yollar arayan,

" Çamuru tanıyan " biri ...

Kendine söylenenlere inanmayan biri ...

Artık sadece aklını   "DİNLEYEN"  biri ...



VE TÜM BUNLARLA BİRLİKTE  ; 

Geceleri yatmadan önce nefesine şiir okumayan biri ...

Sofranda ki bir  "EKMEK KIRINTISI" olmak istemeyen biri ...

Gözkapaklarını,alnını öpmenin bir anlamı olmadığına inanan biri ...

Hayalinde yarattığı ;  o 'na altın iğnelerle , incilerle süslediği gömlekler giydiren ,

Oturduğu koltuklar,makamlar şahit olsa kendinden utanacağı , nasıl yüce

makamlara layık gördüğüne değil ...

Sadece ve sadece   "  YAŞADIKLARINA "   ,   "GERÇEKLERE "  inanan biri ...

Seni de , beni de    "VAREDENİN " bu şeyi bıçak gibi kesmesine tevekkül eden

biri ...

Varedenin  kestiği bıçak yarasından akan kanı ;  "ANLAYARAK "  ,

"KABULLENEREK" ,   "TEBESSÜMLE"  silen biri ...




                                                                        ... ŞARA...




" SUSULANA "

                                                                                              14.12.2015 İSTANBUL
                                                                       ŞARA  A.  ARŞ
                                                                                       










Bayram sabahı sevincimi cenaze evine çeviren ,

Gök mavimi siyaha ,

Binbir umutla beklediğim sabahlarımı geceye çeviren ,

İncilerden,bulutlardan,sudan,saf sevgiden kurulan cümlelerimi taştan ekmeğe

çeviren,

Kuşların yıkandığı, ceylanların içtiği dupduru suları   "katrana" çeviren,

Anlamlı,duru,beyaz  ne varsa ;  "susan birine " çeviren ,

Ayaklarımın çimene değmesini çok görüpte çimeni  "çöle" çeviren ,

Gözyaşlarımı gülümseyişlerimden daha çok seven ,

Huzurlu sessizliğimi  "kıyamet çığlığına" çeviren ,

Kelimelerle tarif edilemeyecek evlat sevgisini hiç çocuk sahibi olmayacak

birinin kısır   "boşluğuna"  çeviren ,

Gökkuşağının renklerini ;     "anlamazlığın her bir tonuna ayrı ayrı giydiren "

Varlığı  , dipsiz yokluğa çeviren ,

Duyacağı onca ; duayı,avuç içlerimin sıcaklığını,dünyanın kirinden çamurundan

anne karnındaki bir çocuk kadar uzak olan duygumu,düşüncemi,hissimi 

 "KUZEY KUTBUNA "  çeviren ,

Herkesin aklının birbirinin cebinde olduğu bir zamanda ,

Sadece  ;

Gözkapaklarını,alnını öpmekle yetinen birinin çocuk masumiyetini , nasıl derin

"boşluğa"  çeviren ,

Duruluğu,saf sevgiyi, beklentisizliği kat kat  "karanlık aşılmaz zırhlara" çeviren ,

Aidiyeti ; uçsuz bucaksız  "mesafeye "   çeviren ,

Ey sevabı "günaha" çeviren ,

Geleceği  "geçmişe"  çeviren ,

Etrafında kahkahaların uçuşacağı ,sımsıcak ekmek kokulu sofraları ;  yalnız

yenen yemeklere : çıkan tek sesin ; kaşığın masaya değdiği sese çeviren,


Eğer VAREDEN tarafından     "LAYIK GÖRÜLÜRSE  ;    "


Başka bir zaman diliminde gözleri,beyni,elleri bu yazılanlarla buluştuğunda önce

inanamayıp, sonra derin ,koyu bir yanlızlık , kaybetmişlik , kaybolmuşluk

duygusuyla  ne yapacağını bilemeyen  ;



                   "             ELLERİNE             SAĞLIK                   "



Karanlık okyanuslara itmeseydin  "aydınlık kıyıları" nasıl bulacaktım  ?

O naifliğin her bir yanını ayrı ayrı kırmasaydın  "o zırhları"  nasıl giyecektim ?

O duruluğa  çamurun,kirin bulaşmasa ben çamurun tadını alıp  bu bendeki

kıymetli şeyin "farkına"  nasıl varacaktım  ...



"   SUSULAN , ELLERİNE SAĞLIK  "



                                                                         ...ŞARA....

" AMAÇ "

                                                                                                               09.12.2015  İSTANBUL
                                                                               ŞARA A. ARŞ


Şimdi ben nasıl anlatsam      "anlamını "     ...

Çevremdekiler  bir kadına,bir erkeğe,bir takıma,bir partiye sarılmışken ,

Ben tutmuşta           "kendimden bir şey saymışım seni"    ...

Sofraya seninle oturmuşum , bir kaşıkta hep senin için konulmuş,

İki lokma kuru ekmek varsa bir parçası mutlaka  "sana ayrılmış"  ...

Bayramlarda ilk seni öpmüşüm ,

Geceleri yastığımın altındaymışsın  ,

Sınırsız saymışım seni ,

Uçsuz bucaksız sevmişim  ,

Üstelik dünyada henüz bir   "görünürlüğe " bile sahip değilken

Yürüyorsam "yol " yapmışım seni ...

Koşuyorsam   "nefes" ...

Ben karanlıklar içindeyken   "ışık " yapmışım seni ...

Tesellim olmuşsun...

Omzunda ağladığım ...

Gülümsediğim ...

Halini hatrını sorduğum olmuşsun ...

Sesim olmuşsun ... Boğulmak üzereyken elini uzatan olmuşsun ...

Umudum olmuşsun...

Üstelik elin yokken , saçın , omzun yokken ...

Bir nefesin bile yokken ...

Amacım , bir gün gerçekleşeceksin biliyorum  ...

Sana kavuştuğumda ve üstünden yıllar yıllar geçtiğinde bile benim için hala


"ÇOK ANLAMLI VE ÖZEL OLACAKSIN"
"VE BAŞKA AMAÇLARA BASAMAK " ...

                                                                                      ...ŞARA...

" NEDEN ÖLMÜYORSUN ? "

                                                                                                                    09.12.2015 İSTANBUL
                                                                                     ŞARA A. ARŞ

Neden ölmüyorsun  ?

Neden evlenmiyorsun  ?

Balığın kanatları neden yok  ?

Kuşun solungaçları  ?

Siyah neden siyah  ?

Piramitler neden Mısır'da  ?

Neden evlenmiyorsun  ?

Neden 28 yaşındasın  ?

Neden tırnakların var ?

Neden kitaba domates denmemişte kitap denmiş ?

Kaleme bardak yerine neden kalem ismi verilmiş  ?

Sahi neden evlenmiyorsun ?

İsmin neden Şara ? Kemal ?  Fatma  ? Mustafa ?

Yumurtanın kabuğu neden var  ?

Kırkayağın ayakları neden o kadar çok ?

Karınca neden bir filin cüssesine sahip değil  ?

Neden evlenmiyorsun  ?

                                                                                       ...ŞARA...
                                                                                                                        
                     

" ACABA ? "

                                                                                      09.12.2015 İstanbul
                                                                                       ŞARA A. ARŞ




Onlarında gözyaşları var mıdır ?

Sevdiklerinin çaresizlikleri karşısında hiç bir şey yapamayışları ?

Karanlıkları var mıdır  ?

Sustukları  ?

Çıplak ayakla yürürken etinde değil de kemiğinde hissettikleri  dikenleri ?

Kör olmak istedikleri ?

Varedenim ses olmasaydı yeryüzünde dedikleri anları ?

Bir başkası yok mu bunları hissedebilen ?

Başka başka alemler varmış yeryüzünde , bizim bilmediğimiz zamanlar ve

mekanlarda ?

Varedenim ; bir ben mi bilmek istiyorum zamansız mekanları ?


                                                                         ... ŞARA ....

24 Mart 2016 Perşembe

... SUSMAK ...

                                                                     09.12.2015 İstanbul
                                                                       ŞARA A. ARŞ


Susmak ; susmak değil aslında başka bir dil , kendini başka türlü bir ifade biçimi .

Bir gönüllü susmak var bu dilde bir mecburi susmak .

Gönüllü susmak mecburi susmaya göre daha özel bir yerde ...

Susmak ... Taştan ekmek yemek hemde aç karna ...

Harflerin , seslerin , yazmanın , duymanın , davranışların hepsinin bittiği yerde

başlıyor   susmak ...

Anlatmaktan nefesin tükendiğinde  ...

Davranmaktan yorulduğunda ...

Susmak susana taştan ekmek yemekte , susulana bulut hafifliği  ...

" BAŞKA BİR DİLDE BÜTÜN SORULARINA EKSİKSİZ CEVAP VERMEK  " ...

Susmak ;  susmak değil ... Anahtarı yalnız sende olan bir kafese    "susulan ile 

düşüncelerini kapatıp  uzaklaşmak  "  ...


Susmak ;  bir sabır işi ...

Çevrenizdeki susanlara bakın ...

Sadece bakmayın ...

Onların   "  DERİNLİĞİNE BAKIN " ...

Gözerine ...

Perdelerin arkasına ...

Davranışlarına ...

Konuştuklarında en basit cümlelerine  ...

Sustuklarında en çok sustuklarına ...

Onların   ;  "DERİNLİĞİNE " bakın ...

Tebessümlerine bakın ...


Bomboş bakmayın  , onların sessizlikte biriktirdikleri hazineleri görmek için bakın  ...




                                                                            ... ŞARA ...

ANLAT

                                                                                           08.12.2015 İSTANBUL
                                                                                                 ŞARA  A.   ARŞ
                                                                                                                             








Bir bebeğin canının kıymetini bir caniye nasıl anlatırsın    ?

Suyun duruluğunu , saflığını bir çamur gölüne peki   ?

Dünyadaki bütün alfabeleri bir bir dolaşıp , farklı alfabelere ,harflere

noktalılara, dümdüz uzananlara  , kıvrılanlara yalvarsan yakarsan  biraraya

toplasan  değerini anlamayana , kıymetini nasıl anlatırsın ?

Anlat ,  hayatı varlık içinde geçen birine ; bir lokma kuru ekmeğin tadını  ?

Anlat , manevi değerini bir sikkenin  ; tarihi eser kaçakçısına  ?

Bir kız çocuğunun bedeninin masumiyetini bir tecavüzcüye anlat  ?

Anlat  , bir ateiste  ;  varedeni ?


Nasıl anlatırsın   ?


ANLATAMAYACAKSIN  ...



Anlamak  ...  "  SÜSTEN ARINMIŞ ŞEREFLİ BİR KOLTUK " ,oraya ancak ;


LAYIK ve HAZIR OLANLAR   Oturabiliyor  ...







                                                                               ... ŞARA .....

... ŞÜKÜR ...

                                                                                                                         
                                                                                            07.12.2015  İSTANBUL
                                                                                                 ŞARA   A.  ARŞ







Aklım gökyüzünde,uçaklarda,bulutlarda sonra valizlerde,kalemde,kağıtta,başkentlerde,ülkelerde bunca zaman hayatımda ne  "  boşuna  "  oldu ki bu düşünceler , hisler olsun ...

İçimde ,aklımda,kalbimde bir hazırlık süreci  var sanıyorum ... Boşuna değil hiçbir şey ...

Bize bizi veren, bizi vareden o kadar yüceki biraz önce omzunun üstünden düşen yaprağın bile bir anlamı,görevi,cismi var.


Varedenim  ,

Verdiklerine  ,  vermediklerine ...

Layık gördüklerine  ,  görmediklerine  ...

Başarılarıma   ,  başarısızlıklarıma  ...

Anladıklarıma  , anlamadıklarıma  , anlayacak olduklarıma ...

Dostlarıma  , düşmanlarıma  ...

Varlığa  ,  yokluğa ...

Siyaha  ,  beyaza ...


Varedenim ,

Gülümseyişlerime   , gözyaşlarıma  ...

Işığa  , karanlığa  , aydınlığa  ...

Aileme  , dostlarıma ,  arkadaşlarıma ...

Beni kıran fakat hayat dönemeçlerimde öğretmen görevi gören insanlara ,

insanlara  , düşüncelere ...

Varedenim ,

Yüzüme bakıp beni varetmene ...

Saçımın teline , tırnağımın ucuna ...

Gözbebeğime  ...


"  VAREDENİM SANA  , EN ÇOK SANA  BİNLERCE KEZ ŞÜKÜRLER OLSUN  " ...



                                                                       .... ŞARA ......