15.12.2015 İSTANBUL
ŞARA A. ARŞ
...
Kahvaltı sonrası pencerenin kenarındaki yatağa oturmuş bu günün kelimelerini
ezberliyorum.
Tabak : Plate
Bitki : Plant
Toplamak : Pick
Kilolu : Overweight
Yağ : Oil
Memur,yetkili : Officer
Okyanus : Ocean
Roman : Novel
Ses : Noise
Endişeli : Nervous
Onu gördüm ...Yatağa bitişik kalorifer peteğinin üzerinde ... İki gün öncede
görmüştüm ... Havalı havalı geziniyordu , fotoğrafını çekmek istedim izin
vermedi ... Bu camı pek açmazdık , nasıl içeri girdiğini düşündüm , Aralıktayız
üşümüş olmalı ya da yolunu şaşırmış olmalı ... Biz bile var edenin bize verdiği
akla fikre rağmen nefes bile alamayacağımız yollarda "yürümeye çalışma "
gayreti içine girmiyor muyuz kimi zaman ...
Onu izledim bir süre yürüyüşünü , duruşunu , rengini ... Gözlerini merak ettim
benim göremeyeceğim kadar küçüktü. Kalorifer peteğinin üzerinde kırmızı
gövdesine yapışmış gibi duran siyah benekleriyle sağa sola gidiyordu ...
Sonra ...
Kalorifer peteğinin içindeki örümcek ağını gördüm ...
Benim erişemeyeceğim kadar iç kısımdaydı ...
Demek bi örümcek vardı ...
Ve Aralık soğuğunda bize gelen misafir uğurböceği ağın hemen üst tarafındaki
kalorifer peteğinin aralıklı parmaklıkları üzerinde mi gezinmekteydi ? ...
Ağ ...
Örümcek ağı ...
Uğurböceği ...
Ya örümcek uğurböceğini yerse ? !!! ...
İçimde uyuyan dev cüsseli bir şeyin ayağına uykusunun en tatlı yerinde başka
bir şey bütün gücüyle hayatımda gördüğüm en büyük iğneyi hayatımda
gördüğüm en hızlı şekilde , bütün gücüyle saplıyor !
İçimde uyuyan şeyin ayağının acısı beynime işliyor !
Önlem almam gerekli ...
Şahit oldum ...
Ağı gördüm ...
Uğurböceğini gördüm ...
Dev cüsselinin ayağının acısından beynim zonkluyor !!
Önlem almam gerekli !!
Uğurböceğinin ya da bütün böceklerin bacaklarında onu bulunduğu yerde
tutabilen bir yapı var , bir belgeselde izlemiştim . Yani mutlaka öyle olması
gerekir...Ağaçta ,toprakta gezinirken , bacaklarındaki bu yapı bastığı zemine çok
güçlü tutunabilmesine sebep olur , tutar onu . Yani mutlaka tutmalı .
Ama şimdi uğurböceği toprakta değil ki ! Bir ağaçta da değil ! Tam olarak
Nesli ' nin yatağına bitişik kalorifer peteğinin parmaklıkları arasında , ağın üst
kısmında ...
Kalorifer peteğinin materyali benim gözüme kaygan görünüyor , bacakları onu
iyi tutar mı zemine ?
Konuşabilseydik ne olurdu sanki ?
Onu incitmeden nasıl alabilirim oradan ?
Ya alırken ağa düşerse ?
Ne yani evine gelen ( üstelikte Aralık soğuğunda gelen ) birini , öldüren
birimi olacaktım ?
Ezberlemem gereken o günün kelimeleri surat asmaya başladı , ilgisizliğe
hiç tahammülleri yok .
Siyah benek hareket etti ve ağın hizasından biraz olsun uzaklaştı ...
Sanıyorum o ara beynim biraz olsun nefes aldı ...
Ben ne yapacağımı düşünürken Nesli geldi : kahve için zamanım olup olmadığını
sordu . Yarım saate çıkmam gerekli , hastaneye gitmeliyim , sonra annemlere.
Oturma odasına geçtik , kahveler önümüzde .TV açık ,öylesine bir
kanal , öylesine bir program.
Gündüz kuşağı evlendirme programı. Yirmili yaşlarda bir erkek ...
YUNUS EMRE ... Evlenmek için gelmiş fakat ; başka başka hayatlar çıkmış
görünenden ... Bizim kahvelerimize eşlik eden kısmı : Onlar çok küçükken
annesi onu ve kardeşlerini terk etmiş , hastane de kardeşinin annesi tarafından
bir başkasına evlatlık verilmesine şahitlik etmiş . Hayatına baktığın her yanı
parça parça ...
Yayına bir kadın bağlanıyor :
Kardeşini evlatlık verdikleri aileyi tanıdığını, karı koca Profesör olduklarını,doğal
yollardan çocukları olmadığını , evlatlık verilen çocuğun şu anda 19 yaşında
olduğunu ,evlatlık olduğunu bilmediğini , ailenin çocuğa gözlerinin bebeği gibi
baktıklarını , çocuğun çok çok iyi şartlarda bulunduğunu anlatıyor .
Kardeşini göstermek için kadının tek şartı : " Evlatlık verilen çocuğun gerçeği
bilmemesi ve düzenlerinin bozulmaması " ...
Bir TV programında görmesem, bunları sadece dizilerde oluyor sanmaya devam
edecektim . Gerçekle hiç bir ilgisi olamaz sanıyor olacaktım ... Üstelik onca
"GERÇEK" yaşamışken ... Gerçek hep bu kadar keskin mi olur ? Bir uzlaşma olur
yol bulunmaz mı bu gerçeklerle ? Gerçeklerin hiç merhameti yok ... En azından
benimkilerin ...
İstisnalar vardır mutlaka ama genel olarak varlıklı, güç sahibi bir ailede
büyüyorsan hayatın ona göre şekil alıyor .Kararların , okuyacağın okullar,
öğreneceğin diller, işin, arkadaşların , büyük oranda kimliğin , alışkanlıkların ...
Peki kimin nasıl bir ailede dünyaya geleceğine karar veren güç ?
Yunus Emre ve kardeşi aynı anne ve babadan dünyaya gelmişler.
Fakat YUNUS EMRE ...
Fakat şimdi 19 yaşında olan ve evlatlık olduğunu bilmeyen kardeşi...
Fakat ...
Uçurum fark ...
Kahvelerimiz bitti. Eşyaları Nesli'nin odasından almak için içeri giriyorum,gözüm
kalorifer peteğinin parmaklıklarına ilişiyor . Misafir yok !!!
Örümcekle mi karşılaşmışlardı !!!
Hemen peteğin iç kısmına bakıyorum ! Örümceğin ağına !!!
Yoktu !
Ağ boştu !
Misafir yoktu !
Örümcek yoktu !
Hastaneye gitmem gerek. Fakat bu karşılaşmayı engellemek için ne
yapabilirim ?
İçimde bir yer ; kalorifer peteklerinin arasından geçebilecek uzun ve sivri bir
cisimle örümceğin ağını "BOZMAMI" söylüyor ve içimdeki başka bir yer kaşlarını
kaldırarak , ben kaçırmak istedikçe gözlerimin içine içine bakmaya çalışarak
"DEMEK ONUN YUVASINI BOZACAKSIN " öyle mi diyor... Aslında demiyor nasıl
oluyor bilmiyorum ama sadece bakarak anlatıyor .
Bu sabah bakkala ekmek almaya ben gitmeliydim ve bunların hiç birini
görmemeliydim .
Nesli ' ye anlatsam mı olanları ? Nerede olduğuna bakıyorum mutfakta yemek
yapıyor . Tezgahın üzerinde doğranmış soğanlar var , bir tencereden buharlar
çıkıyor ve söyleyeceklerimle hiç ilgilenmeyecek kadar meşgul görünüyor ...
Susuyorum ...
Eşyaları Nesli 'nin odasından alıp vedalaşıp yola koyuluyorum . Minibüsler hemen
evin önünden geçiyor . Camın kenarında boş olan koltuğa oturuyorum . Camdan
dışarıyı izliyorum. Neden bir insan olarak var edildiğimi düşünüyorum .
Neden bir ağaç ,toprak , bir taş parçası değil de "İNSAN" olarak.
Beni var eden ; beni insan olarak var etmiş ...
Örümceği var eden ...
Uğurböceğini var eden ...
YUNUS EMRE ' yi var eden ...
YUNUS EMRE 'nin 19 yaşındaki evlatlık verilen kardeşini var eden ...
Beni örümcek olarak var etmemiş ...
YUNUS EMRE' yi uğurböceği olarak var etmemiş ...
Evlatlık verilen kardeşi başka bir varlık olarak var etmemiş ...
PEKİ NEDEN ?
İradem ötesini anlamaya yetmiyor...
Yüksekliği kelimelerle ,ölçü birimleriyle anlatamadığım bir kapı ötesi ...
Ben varlığı yeryüzünde 53 kilo kaplayan bir kız , ayakta durmuş kapıya
bakıyorum ... Kapının ötesini anlamak istiyorum ... Çünkü ancak anladıkça
"EMİN OLUP " , " HUZUR BULUYORUM " ...
Diyelim ki herkesin bir görevi var yeryüzünde ?
Ben görevimi nasıl bulacağım ?
Nasıl anlayacağım ?
O mu gelip beni bulacak ?
Ya yolu bulamazsa ?
Bir bedel mi ödemek gerek bu görevi bulmak için ?
En sevdiğim kitabımı versem bu bedele denk düşer mi ?
...
Sonbaharın , kışın renklerine bakıyorum camdan ; kızıllara , sarılara hala yeşil
kalabilmek için ayak diretenlere ...
Yaprak olsaydım diyorum ...
Dalımdan toprağa düşer doğaya karışır görevimi tamamlardım ...
Hastane çıkışı annemlere geliyorum. Aklım Nesli 'nin evinde kalorifer peteğinin
üzerinde... Aslında uğurböceğinde ...
Sinem 'i arıyorum ; okuldan geldi , evde şimdi . Aslında telefonu açar açmaz
"Uğurböceğini kurtar !!! " demek istiyorum ama aklımı kaçırdığımı da
düşünmesin istiyorum . Birde bu istek için aradığımı anlamasın istiyorum .
Saçma sapan bir kaç şey geveliyorum ; hava soğuktu , taytını giydim ,
evde misin ? İlk başta söylemek istediğim şeyi en sona saklıyorum . Nesli 'nin
odasında kalorifer peteğinin üzerinde bir uğurböceği var iki gündür gezinip
duruyor. Ve kalorifer peteğinin üzerinde bir örümcek ağı ... Örümcekler sadece
içgüdüleriyle hareket eder ... Merhameti yoktur ... Ve içgüdüleriyle hareket
eden aç bi örümcek çok fazla acımasız olabilir ... Uğurböceğini görürsen başka
bir odaya götür . Örümceği görürsen öldürme ... Ama dışarı çıkar ... Evin dışına
... Dinliyor ; tamam diyor , tamam ... Beni anlayabileceğini umut ediyorum ...
Annemlere geliyorum ...
Ses diyor ki ; " Örümceği de ,uğurböceğini de , seni de var eden güç AYNI " ...
Şimdi sen Sinem ' e telefon açtın eminsin değil mi uğurböceğinin
güvenliğinden ? Sinem zaten elinde silahla kalorifer peteğinin başında
bekliyordur ? Hiç uyumayacaktır (!) Ders çalışmak için odasına gitmeyecektir !
Yemek yemek için mutfağa gitmeyecektir ! Senin için rahat etsin diye kıyak
yapıp tuvalete bile gitmeyecektir (!) !!!
DÜŞÜN Bİ ;
Üç gecedir o yatakta sen yatıyorsun , misafir oralarda dolaşıyor ve yatakla
petek bitişik , o misafir oralarda gezinirken tam da onun yürüdüğü bölgeye dizini
vurdun , farkında bile olmayacaktın misafirin öldüğünden ...
Uğurböceğinin hayatını sen garanti altına alamayacaksın...
Örümcekle uğurböceğinin karşılaşıp karşılaşmayacağına sen engel
olamayacaksın ...
Sadece önlemler alıp , o önlemlere sarılıp , önlemlerin olası kötü ihtimallere
engel olduğuna inanacaksın...
Bu senin düşüncen ...
Uğurböceğini koruyan bi güç var ...
Örümceği koruyan bi güç ...
Ve seni koruyan bi güç ...
Sese söyleyecek bir şey bulamadım . Ses benimdi fakat bana ait değildi ...
Kaygılarımı ...
Korkularımı ...
Acılarımı ...
Hepsini gördüm bir bir ...
En çok gelecek kaygımı ...
Ne kadar anlamsız olduğunu gördüm ...
Çalışıyorsan ve her anlamda gelişmek için elinden gelenin fazlasını yapmaya
çalışıyorsan ötesine zaten var eden karar verecek ...
Örümcek uğurböceğini yiyecek mi " VAR EDEN " karar verecek . YUNUS EMRE
kardeşini görebilecek mi " VAR EDEN " karar verecek ...
ŞARA ' nın nasıl bir hayatı olacak "VAR EDEN" karar verecek ...
VAR EDENİM :
Şüphelerim ...
Korkularım ...
Kaygılarım ...
İçin beni affet ...
Benim insan yanıma ver ...
Affına muhtacım ...
... ŞARA ...
14.12.2015
İSTANBUL
ŞARA A.ARŞ
Daha çok sever oldum kendimi ...
Kendimin ellerinden tuttum ...
Tekrar ... Yeniden ... İçten şarkılar söylerken buldum bu gün kendimi ...
Hem de Fransızca ... Yarım yamalak... Kendimle dalga geçerek ...
Sen aslında tam olarak iyi ki "HIRPALADIN" beni...
Tamam düştüm dizlerim,elim , yüzüm kan içinde kaldı ...
Bir kaç gece zehir ağladım , tamam ...
Şimdi kendime daha çok sarılır oldum ...
Yeni şeyler öğrendim , yeni kelimeler ...
İngilizce de beginner bitti ...
Aklımdakiler ;
İyileşmek : RECOVER demekmiş ,
Kendini bulmak : FIND ONE'S OWN LEVEL
Keyif : JOY
Mutluluk : HAPPINESS
Çaba : EFFORT
Gelecek : FUTURE
Gözlerimdeki sebep olduğun karanlığın yerini şimdi daha güçlü "IŞIKLAR" aldı...
Yenilendim sanki tazelendim ...
Neşet Ertaş'ı hala çok seviyorum, fakat sabahları uyandığımda onun yerine
Zaz "JE VEUX'U " açar oldum ...
Klozete otururken keyifle şarkılar söyleyen bi tip oldum ...
Bu gün kızlarla alışverişe gittiğimizde ; kabinde danseden bi "ŞARA"
buldum ...
Ben aslında pek dikkat etmezdim kendime ; bu gün makyajsız halimle daha
güzel olduğumu farkettim...
Sonbaharın ne kadar çok ve ne güzel renkleri varmış bu gün gördüm ...
14 Aralık bu gün ... Güneşli bi gündü ...
Ben bu gün güneşin ışıklarının her bir cisme vurduğunda yarattığı etkiyi
izledim ...
Her şey çok yeni olmasına rağmen ; ben bu gün günümüzde çok önemli olan
bir özelliğe sahip olduğumu öğrendim ...
"KİŞİNİN KENDİNİ ONARMA GÜCÜ VE HIZI"
Daha çok plan yapar oldum ....
Yurtdışı fikrine daha bir sarılır buldum kendimi ...
Bir "ANLAMAK" yağmuru yağdı ki üstüme sorma ...
Sırılsıklam anladım ben hikayeyi ...
Hırkamdan tut , sol ayak serçe parmağımın tırnağına kadar anladım ...
Kızmadım fakat , kırılmak dersen ; zırhlarımın üstüne düşen çiğ damlası gibi
akıp gidiyor ...
Hissetmiyorum bile ...
Yeni bi hikaye kitabına başladım ;
" Andersen's Fairy Tales " ...
...
Pinocchio , Frankenstein ve Heidi bitti ...
Hepsi çok keyifliydi ...
Ruhum hala 7 yaşında ..
Gerçeğe gelince ; bir kaç başlangıç daha yaptım ...
Ehliyet kursuna başladım ...
Yeni bi şarkı keşfettim ... Keyifli ...
Anlamanın farklı tonlarıyla dans ediyorum bu ara ...
Dans demişken ;
Aklımın bi kenarına Karadeniz yöresel halk oyunları öğrenmeyi not ediyorum...
Saçlarım uzadı biraz ...
Ve biraz kilo verdim ...
Bu gün Aralıkta da güneşli günler olabileceğini gördüm ...
Varlığına ayırdığım sevğiyi,merhameti ben cömert cömert etrafıma dağıtır
buldum kendimi ...
Daha çok " GÜLÜMSEYEN " ...
İyiliğin gücüne " HER NE OLURSA OLSUN " daha çok inanan ...
Geleceğe daha "UMUTLA" bakan ...
Kendini daha çok seven , tanıyan, " SAYGI DUYAN " ...
Daha gelişime ,aydınlığa, kendine, çevreye dönük biri ...
Artık etrafına çok daha farklı açılardan bakabilen ,
Sorular soran , tatmin edici cevaplar alamadığında tekrar soran ...
Yalanları daha çabuk anlayan ...
Daha başka , daha farklı biri ...
Algısı , ayırtetme gücü daha yüksek biri ...
Çamura batmışlığın şaşkınlığını üstünden atmışta ,
" Ben nereden su bulurum bu çamurdan arınmak için " diye yollar arayan,
" Çamuru tanıyan " biri ...
Kendine söylenenlere inanmayan biri ...
Artık sadece aklını "DİNLEYEN" biri ...
VE TÜM BUNLARLA BİRLİKTE ;
Geceleri yatmadan önce nefesine şiir okumayan biri ...
Sofranda ki bir "EKMEK KIRINTISI" olmak istemeyen biri ...
Gözkapaklarını,alnını öpmenin bir anlamı olmadığına inanan biri ...
Hayalinde yarattığı ; o 'na altın iğnelerle , incilerle süslediği gömlekler giydiren ,
Oturduğu koltuklar,makamlar şahit olsa kendinden utanacağı , nasıl yüce
makamlara layık gördüğüne değil ...
Sadece ve sadece " YAŞADIKLARINA " , "GERÇEKLERE " inanan biri ...
Seni de , beni de "VAREDENİN " bu şeyi bıçak gibi kesmesine tevekkül eden
biri ...
Varedenin kestiği bıçak yarasından akan kanı ; "ANLAYARAK " ,
"KABULLENEREK" , "TEBESSÜMLE" silen biri ...
... ŞARA...
14.12.2015
İSTANBUL
ŞARA A. ARŞ
Bayram sabahı sevincimi cenaze evine çeviren ,
Gök mavimi siyaha ,
Binbir umutla beklediğim sabahlarımı geceye çeviren ,
İncilerden,bulutlardan,sudan,saf sevgiden kurulan cümlelerimi taştan ekmeğe
çeviren,
Kuşların yıkandığı, ceylanların içtiği dupduru suları "katrana" çeviren,
Anlamlı,duru,beyaz ne varsa ; "susan birine " çeviren ,
Ayaklarımın çimene değmesini çok görüpte çimeni "çöle" çeviren ,
Gözyaşlarımı gülümseyişlerimden daha çok seven ,
Huzurlu sessizliğimi "kıyamet çığlığına" çeviren ,
Kelimelerle tarif edilemeyecek evlat sevgisini hiç çocuk sahibi olmayacak
birinin kısır "boşluğuna" çeviren ,
Gökkuşağının renklerini ; "anlamazlığın her bir tonuna ayrı ayrı giydiren "
Varlığı , dipsiz yokluğa çeviren ,
Duyacağı onca ; duayı,avuç içlerimin sıcaklığını,dünyanın kirinden çamurundan
anne karnındaki bir çocuk kadar uzak olan duygumu,düşüncemi,hissimi
"KUZEY KUTBUNA " çeviren ,
Herkesin aklının birbirinin cebinde olduğu bir zamanda ,
Sadece ;
Gözkapaklarını,alnını öpmekle yetinen birinin çocuk masumiyetini , nasıl derin
"boşluğa" çeviren ,
Duruluğu,saf sevgiyi, beklentisizliği kat kat "karanlık aşılmaz zırhlara" çeviren ,
Aidiyeti ; uçsuz bucaksız "mesafeye " çeviren ,
Ey sevabı "günaha" çeviren ,
Geleceği "geçmişe" çeviren ,
Etrafında kahkahaların uçuşacağı ,sımsıcak ekmek kokulu sofraları ; yalnız
yenen yemeklere : çıkan tek sesin ; kaşığın masaya değdiği sese çeviren,
Eğer VAREDEN tarafından "LAYIK GÖRÜLÜRSE ; "
Başka bir zaman diliminde gözleri,beyni,elleri bu yazılanlarla buluştuğunda önce
inanamayıp, sonra derin ,koyu bir yanlızlık , kaybetmişlik , kaybolmuşluk
duygusuyla ne yapacağını bilemeyen ;
" ELLERİNE SAĞLIK "
Karanlık okyanuslara itmeseydin "aydınlık kıyıları" nasıl bulacaktım ?
O naifliğin her bir yanını ayrı ayrı kırmasaydın "o zırhları" nasıl giyecektim ?
O duruluğa çamurun,kirin bulaşmasa ben çamurun tadını alıp bu bendeki
kıymetli şeyin "farkına" nasıl varacaktım ...
" SUSULAN , ELLERİNE SAĞLIK "
...ŞARA....
09.12.2015
İSTANBUL
ŞARA A. ARŞ
Şimdi ben nasıl anlatsam "anlamını " ...
Çevremdekiler bir kadına,bir erkeğe,bir takıma,bir partiye sarılmışken ,
Ben tutmuşta "kendimden bir şey saymışım seni" ...
Sofraya seninle oturmuşum , bir kaşıkta hep senin için konulmuş,
İki lokma kuru ekmek varsa bir parçası mutlaka "sana ayrılmış" ...
Bayramlarda ilk seni öpmüşüm ,
Geceleri yastığımın altındaymışsın ,
Sınırsız saymışım seni ,
Uçsuz bucaksız sevmişim ,
Üstelik dünyada henüz bir "görünürlüğe " bile sahip değilken
Yürüyorsam "yol " yapmışım seni ...
Koşuyorsam "nefes" ...
Ben karanlıklar içindeyken "ışık " yapmışım seni ...
Tesellim olmuşsun...
Omzunda ağladığım ...
Gülümsediğim ...
Halini hatrını sorduğum olmuşsun ...
Sesim olmuşsun ... Boğulmak üzereyken elini uzatan olmuşsun ...
Umudum olmuşsun...
Üstelik elin yokken , saçın , omzun yokken ...
Bir nefesin bile yokken ...
Amacım , bir gün gerçekleşeceksin biliyorum ...
Sana kavuştuğumda ve üstünden yıllar yıllar geçtiğinde bile benim için hala
"ÇOK ANLAMLI VE ÖZEL OLACAKSIN"
"VE BAŞKA AMAÇLARA BASAMAK " ...
...ŞARA...
09.12.2015
İSTANBUL
ŞARA A. ARŞ
Neden ölmüyorsun ?
Neden evlenmiyorsun ?
Balığın kanatları neden yok ?
Kuşun solungaçları ?
Siyah neden siyah ?
Piramitler neden Mısır'da ?
Neden evlenmiyorsun ?
Neden 28 yaşındasın ?
Neden tırnakların var ?
Neden kitaba domates denmemişte kitap denmiş ?
Kaleme bardak yerine neden kalem ismi verilmiş ?
Sahi neden evlenmiyorsun ?
İsmin neden Şara ? Kemal ? Fatma ? Mustafa ?
Yumurtanın kabuğu neden var ?
Kırkayağın ayakları neden o kadar çok ?
Karınca neden bir filin cüssesine sahip değil ?
Neden evlenmiyorsun ?
...ŞARA...
09.12.2015 İstanbul
ŞARA A. ARŞ
Onlarında gözyaşları var mıdır ?
Sevdiklerinin çaresizlikleri karşısında hiç bir şey yapamayışları ?
Karanlıkları var mıdır ?
Sustukları ?
Çıplak ayakla yürürken etinde değil de kemiğinde hissettikleri dikenleri ?
Kör olmak istedikleri ?
Varedenim ses olmasaydı yeryüzünde dedikleri anları ?
Bir başkası yok mu bunları hissedebilen ?
Başka başka alemler varmış yeryüzünde , bizim bilmediğimiz zamanlar ve
mekanlarda ?
Varedenim ; bir ben mi bilmek istiyorum zamansız mekanları ?
... ŞARA ....
09.12.2015 İstanbul
ŞARA A. ARŞ
Susmak ; susmak değil aslında başka bir dil , kendini başka türlü bir ifade biçimi .
Bir gönüllü susmak var bu dilde bir mecburi susmak .
Gönüllü susmak mecburi susmaya göre daha özel bir yerde ...
Susmak ... Taştan ekmek yemek hemde aç karna ...
Harflerin , seslerin , yazmanın , duymanın , davranışların hepsinin bittiği yerde
başlıyor susmak ...
Anlatmaktan nefesin tükendiğinde ...
Davranmaktan yorulduğunda ...
Susmak susana taştan ekmek yemekte , susulana bulut hafifliği ...
" BAŞKA BİR DİLDE BÜTÜN SORULARINA EKSİKSİZ CEVAP VERMEK " ...
Susmak ; susmak değil ... Anahtarı yalnız sende olan bir kafese "susulan ile
düşüncelerini kapatıp uzaklaşmak " ...
Susmak ; bir sabır işi ...
Çevrenizdeki susanlara bakın ...
Sadece bakmayın ...
Onların " DERİNLİĞİNE BAKIN " ...
Gözerine ...
Perdelerin arkasına ...
Davranışlarına ...
Konuştuklarında en basit cümlelerine ...
Sustuklarında en çok sustuklarına ...
Onların ; "DERİNLİĞİNE " bakın ...
Tebessümlerine bakın ...
Bomboş bakmayın , onların sessizlikte biriktirdikleri hazineleri görmek için bakın ...
... ŞARA ...
08.12.2015 İSTANBUL
ŞARA A. ARŞ
Bir bebeğin canının kıymetini bir caniye nasıl anlatırsın ?
Suyun duruluğunu , saflığını bir çamur gölüne peki ?
Dünyadaki bütün alfabeleri bir bir dolaşıp , farklı alfabelere ,harflere
noktalılara, dümdüz uzananlara , kıvrılanlara yalvarsan yakarsan biraraya
toplasan değerini anlamayana , kıymetini nasıl anlatırsın ?
Anlat , hayatı varlık içinde geçen birine ; bir lokma kuru ekmeğin tadını ?
Anlat , manevi değerini bir sikkenin ; tarihi eser kaçakçısına ?
Bir kız çocuğunun bedeninin masumiyetini bir tecavüzcüye anlat ?
Anlat , bir ateiste ; varedeni ?
Nasıl anlatırsın ?
ANLATAMAYACAKSIN ...
Anlamak ... " SÜSTEN ARINMIŞ ŞEREFLİ BİR KOLTUK " ,oraya ancak ;
LAYIK ve HAZIR OLANLAR Oturabiliyor ...
... ŞARA .....
07.12.2015 İSTANBUL
ŞARA A. ARŞ
Aklım gökyüzünde,uçaklarda,bulutlarda sonra valizlerde,kalemde,kağıtta,başkentlerde,ülkelerde bunca zaman hayatımda ne " boşuna " oldu ki bu düşünceler , hisler olsun ...
İçimde ,aklımda,kalbimde bir hazırlık süreci var sanıyorum ... Boşuna değil hiçbir şey ...
Bize bizi veren, bizi vareden o kadar yüceki biraz önce omzunun üstünden düşen yaprağın bile bir anlamı,görevi,cismi var.
Varedenim ,
Verdiklerine , vermediklerine ...
Layık gördüklerine , görmediklerine ...
Başarılarıma , başarısızlıklarıma ...
Anladıklarıma , anlamadıklarıma , anlayacak olduklarıma ...
Dostlarıma , düşmanlarıma ...
Varlığa , yokluğa ...
Siyaha , beyaza ...
Varedenim ,
Gülümseyişlerime , gözyaşlarıma ...
Işığa , karanlığa , aydınlığa ...
Aileme , dostlarıma , arkadaşlarıma ...
Beni kıran fakat hayat dönemeçlerimde öğretmen görevi gören insanlara ,
insanlara , düşüncelere ...
Varedenim ,
Yüzüme bakıp beni varetmene ...
Saçımın teline , tırnağımın ucuna ...
Gözbebeğime ...
" VAREDENİM SANA , EN ÇOK SANA BİNLERCE KEZ ŞÜKÜRLER OLSUN " ...
.... ŞARA ......