15.09.2018 İSTANBUL
ŞARA ASLIHAN ARŞ
" STEFONA D'ANNA - MUTLULUK SANATI "
" MUTLULUK SANATI "
Keyifli bir yaşam yolculuğunun ilk şartı
hafif olmaktır.
Bu yazı, insanın doğal koşulu ve
doğuştan hakkı olan hayatın neşeli hazzını, yani “yaşama sevinci” ni hayatınıza
geri getirmeye yardımcı olma amacını taşımaktadır. İnsanın metafiziksel
ızdırabının ve modern umutsuzluk anlayışının ortak yapımı olan labirentten bir
kaçış yolu, bir çıkış tabelası mevcuttur : Fuzuli olan her şeyden
kurtulmak!
Keyifli bir yaşam yolculuğunun ilk
şartı hafif olmaktır.
Kötü yönetilen dükkan
Yaşamımız fiyatları rasgele konulmuş,
gereksiz yere kalabalık teşkil eden eşyalarla dolu, kötü yönetilen bir
dükkândan farksız. Gereksiz ve değersiz şeyleri fahiş fiyata satarken, anlam ve
önem değeri olanları ucuz fiyata satıyorsun ki, böyle bir idare şeklinde
başarısızlık kaçınılmaz olacaktır.
Bu mağazayı devral ve içine yeni bir
yönetim anlayışını getir. Yaşamının her köşesini ve saklı tüm noktalarını
itinayla, dikkatinin ışığı ile aydınlat, gerekli ve gereksiz şeylerin bir
envanterini çıkart ve daha sonra fiziksel ve duygusal ağırlıklarını ortadan
kaldır ve göreceksin ki özgürlüğün, bütünlüğün, gerçekliğin parçası olmayan her
şey gittikçe kaybolacak, sadece değerli ve anlamı olanlar kalacak.
Bunu yapmak zorundayız çünkü eğer
sınırlı enerjimizi gereksiz şeyler için harcarsak, enerjimizi, yaratıcılığın,
yenilikçi fikirlerin, çözümlerin, güzelliğin, zaferin, yücelik hissinin ve
bütün sınırların yokluğunun mesken tuttuğu oluşumuzun, daha yüksek alanlarına
girmek için kullanamayız.
Tıka Basa Dolu bir Hayat
Hayatınızı gözlemleyin, içinize ve
dışınıza bir bakın; gardırobunuza bir gözatın, çekmecelerinizi açın,
buzdolabınızı inceleyin, en ufak dikkatinizle ve tarafsız bir gözlemle
baktığınız her yerde bir kalabalık var, giysilerin, kılık kıyafetlerin,
elbiselerin, kostümlerin, tatil kıyafetlerinin, kısacası her türlü eşyanın
hiçbir işe yaramadan ortalıkta yer kapladığını fark edeceksiniz. Eğer, Oluş
halinizi gözlemleyerek gördüklerinizden bir envanter çıkartırsanız aynı
düşüncelerin, arzuların, beğenilerin, nefretlerin, kötümser düşüncelerin ve
fantezilerin, umutların, hırsların, sırların, acı veren anıların, korkuların,
belirsizliklerin ve çatışma dolu çekici şeylerin, birbirine zıt tutkuların,
aşkın ve nefretin, hoşnutsuzlukların kalabalığı ile, ama herşeyden
önemlisi, sıkıcı hislerin, olumsuz duyguların ve hayal gücünün ağırlığı
ile karşılaşacaksınız.
Ayırt Edebilme Yeteneği
Yaşamınızı hafifletmek için neyin
önemli, neyin gereksiz olduğunu, neyin faydalı neyin faydasız olduğunu, neyin
gerçek, neyin sahte ve aldatıcı olduğunu bilmeniz gerekir ki, bu, oluşunuzda
önceliğin ne olduğunun farkında olmak adına, güçlü bir ayırt edebilme
yeteneğinin geliştirilmesini gerektirir.
Diyojen ve Kinik Felsefesi
İsa’dan önce 5. Yüzyılda, Kinik
Felsefesi adıyla bilinen Yunan filozoflarının kadim öğretisi, bütün
sahiplenmelerden özgür, doğa ile ahenk içinde basit bir hayatı yaşama inancını
taşıyordu. Bu nedenle basmakalıp zenginlik, güç, seks ve şöhret arzularının
tümünü reddediyorlardı. Kinik filozoflarının lideri ve rol modeli, bu
felsefeyi, bir fıçı içinde yaşamını sürdürerek en uçlara taşımış olan
Sinop’lu (Türkiye’deki Sinop) Diyojen’di.
Bu adam hakkında çok fazla anektod
vardır. En meşhuru ise, Büyük İskender ile karşılaşmasıdır. Büyük filozofun
ününden etkilenmiş olan Büyük İskender, Diyojen’i ziyarete gittiğinde, onu
avare bir şekilde fıçısının dışında güneşlenirken bulur. Kendisine bir dileği
olup olmadığını sorduğunda, Diyojen bu soruya “Gölge etme başka ihsan istemem”
yanıtını vermiştir. Büyük İskender o kadar etkilenmiştir ki şöyle demiştir:
“Büyük İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim” .
Diyojen, Corinth’in etrafında gündüz
vakti yanan bir lambayla yürüyerek, “bir insan” aramaktan ve nihayetinde bir
tane bile bulamamaktan üzgündür. Diyojen, sadeliğin insan ömrünü uzattığına
dair çok güzel bir örnek teşkil eder. 96 yaşında Büyük İskender ile aynı gün
yaşamını sürdürdüğü fıçısında hayatını kaybetmiştir.
Mutluluğun Aritmetiği
Çocukluğumuzdan itibaren daha fazlanın,
daha azdan iyi olduğuna, eklemenin çıkarmaktan daha iyi olduğuna ikna edildik.
İşin gerçeği; güç, sağduyu ve mutluluk elde etme kapasitesi tam tersi
şekilde çalışır.
Dünyadan elini eteğini çekmiş bir
dervişin seçtiği yoksunluk, bir keşişin tekbaşınalığı ve inzivaya çekilmiş bir
kimsenin kanaatkarlığı aynı zekaya sahip ancak her birinin farklı bakış
açıları ile kendilerini bir savaşçının cesur ilkelerine ve uyanıklığına
bağlanmış olan zamandan bağımsız arayışa dair bir kişinin ifadesi olarak ortaya
çıkarlar. Özellikle eğitimde, yeni içerikleri ve çoklu kavramları eklemenin
psikolojik ve entellektüel gelişimimizin esas temeli olduğunu düşünüyoruz.
Aslında, gerçek eğitim eklemekten çok
çıkarmaktır. Korkuyu, önyargıları, ikinci el fikirleri, demode kavramları
ve zihinsel kalıplarla birlikte bütün sınırları yok etmek; her türlü nosyondan
daha önemlidir. Kendini bilmek gibisi yoktur ve bu bilgi başka hiçbir bilgiyle
boy ölçüşemez.
Başlangıç olarak, çok basit bir adım,
mesela yaşamınızı ve bedeninizi hafifletmek adına güzel bir başlangıç olarak
buzdolabınızı temizledikten sonra, gardırobunuzdaki bütün gereksiz
giysilerinizden kurtulacağınıza söz verebilirsiniz. Daha fazla araştırdığımda,
fark ettim ki, Büyük İskender’in kahramanlık hikayelerini yazmış iki tarihçiden
birisi olan Arrian, ‘Anabasis Alexandrou’ adlı kitabında, bütün diet kurallarını
ve sınırsız enerjisini bir tek cümlede özetlemişti : “…kanaatkar olmak üzere
eğitilmişti: kahvaltısı şafaktan önce uzun bir yürüyüş yapmaktı; akşam ise çok
hafif bir yemekti.
Makedon savaşçılar antik çağlar boyunca
cesaretin, gücün ve efsanevi kanaatkarlığın eşsiz örneklerinin timsali olarak
görülmüşlerdir. Onlar çıplak toprakta uyurlardı ve hatta, tahammül sınırlarının
zorlandığı zamanlarda ve en korkutucu gayelerinin üstesinden gelirken bile
sadece bir avuç zeytin yerlerdi. Buna rağmen, yorulmak nedir bilmezlerdi, bütün
savaşçıların en korku duyulanı ve tüm düşmanlarına da gerçek bir kabus
olmuşlardı.
Bilinçli olarak herhangi bir ağırlıktan
kurtulmanız, bir dakikalık uykunuzdan veya bir gram yiyecekten vazgeçmeniz
halinde, bunun, bir insanın bütün inanç sistemine ciddi bir şüphe düşüreceğini
ve yapay dengesini alt üst edeceğini fark edeceksiniz.
Bilge büyücülerin masalı
Size bu konu ile ilgili anlatmak
istediğim bir hikaye var, daha önce hiç duymadığınız bir masal. Hikaye, bir
insanın yüreğindeki arzularıyla bereketlenen, aşırı derecede bolluk bereket
içinde olan uzaklarda bir ülke ile ilgili. Kıtlık kelimesi düşüncelerinde ve
dillerinde bile yokmuş. Bütün bunlara rağmen, vatandaşları onarılmaz bir
şekilde mutsuzmuş. Hiçbir şey kasvetli varlıklarına sevinç getiremez gibi
görünüyor, hiçbir şey kalıcı hüzünlü hallerinden onları bir anlığına bile
uzaklaştıramıyormuş.
Bir gün büyücüler birbirlerine danışmak
için toplanmışlar ve bu derde sıradışı bir deva bulmaya karar vermişler.
Mutluluğa ve tatlı hayata ilişkin her türlü beyanı veya olası kaynağı yasadışı
ilan etmişler, ruhun en ufak bir sevincini bile yasaklamışlar.
Gece kulüpleri, barlar, diskotekler,
açık hava restoranları, müzikholler ve tiyatrolar kapatılmış. Televizyon tekrar
siyah beyaz haline geri dönmüş ve sadece katlanılmaz bir sıkıntı, bıkkınlık
veya korku veren programların yayınına izin verilmiş. Okulda, iş yerlerinde
cinsiyetler ayrılmış, erkekler ve kadınlar arasındaki her türlü iletişime sınır
getirilmiş. Kadınlar başlarını örtmek ve vücutlarını saklamak zorunda
bırakılmışlar. Gençler arasında her türlü iletişimi önlemek amacıyla özel bir
polis birimi kurulmuş ve öpüşmek, sarılmak, gerdek odasının dışına taşacak en
ufak bir hareket bile yasaklanmış.
Mutluluk Kaçakçılığı
Her şey bilge büyücülerin planlarına
göre işlemiş. Mutluluğu kısıtlamak, insanları onun kaçakçılığına teşvik
etmiş ve gücünü arttırmış. Böylece başka hiçbir ülkede yer altında partiler
yapmak, yasak ilişkilere girmek, yasadışı içki içmek ve genel anlamda her türlü
ifadeyle dünyevi zevkleri aramak adeta işlenmiş bir sanat haline gelmemişti ve
başka hiçbir yerde mutluluğun böylesine aralıksız, inatçı ve azimli bir
kararlılıkla peşinden gidilmemişti.
Diğer yerlerin hepsinde tanınmış
imtiyazlar, örneğin bir kadeh şarap içmek, sosyal veya romantik bir buluşmaya
gitmek; bu ülkede yasağın çekici cazibesini kazanmıştı ve baştan çıkarıcılığın
ve günahın eşsiz kokusunu üstüne sindirmişti.
Tıpkı Yasadışılık’ta olduğu gibi,
mutluluk kaçakçılığı, riskli olmasına rağmen, durdurulamaz veya önüne geçilemez
popüler bir aktivite halini almıştı. “Yaşam Sevinci” (“La joy de vivre”)
hayatın bu neşeli hazzı, zerafetin ve gelişmişliğin en üst düzeyde olduğu dünya
başkentlerinde bile, bilinmeyen yeni boyutlarına erişmişti.
Böyle bir sonucun ve aralıksızca
yaptıkları yardımsever etkinliğin karşılığında, bilge büyücülere hiçbir minnet
duyulmadı. Hatta tam tersine, vatandaşların düşmanlıklarının hedefi haline
geldiler. İnsanın temel haklarından birisi olarak mutluluğun peşinden gitme
hakkını kabul ettirmek için çok uğraşmış ve bunun temel özgürlüklerden biri
olarak sayıldığı ülkelerde anlamsız bir şekilde çok daha zor ve neredeyse
hayali olan bu zevkin arayışının güçlenmesinin ve insanların bu arayışa teşvik
edilmelerinin tek yolunun insanlara mutluluk hakkını yasaklayarak onları bu
haktan mahrum bırakmak olduğunun bilincinde olarak onların dostça olmayan
davranışlarına sabırla katlandılar, bazen da isyan feveranlarını, ağır
eylemlerini tolere ettiler.
Cıvıl cıvıl çınlayan bir his
Eğer hayatınızdan ağırlıkları çıkartmaya
başlarsanız, kısa zaman sonra yeniden mutluluk hissini yaşayacaksınız. Bu
öyle bir histir ki, bedenimizi dinleyerek bütün olmayı, birleşik olmayı, tam
olmayı işaret eder. Zevk ve neşe içinde bir çocuk gibi içimizde çınlar. Derinin
altında bir çeşit ürperti ve titreme hissi veren bir duygudur ki bu; çocuklukta
hissedilen ve hemen hemen bütün yetişkinlerin sonradan unutmuş olduğu
heyecan veren bir histir.
Yetişkin kişi, düşleme ve zevk alma
yeteneğini kaybetmiş bir çocuktur. Pek çok kişi tarafından kaybedilmiş veya
gözardı edilmiş olan, derisinin altındaki bu heyecan en değerli olanıdır. Bu,
bütünlüğünüzün fiziksel belirtisidir, bütün gereksiz şeylerin ve duyguların
yükünden kurtulmuş bir insanın hissedebileceği bir bütünlük anlayışıdır.
...
Bu değerli makale Tanrılar Okulu kitabının yazarı Stefona D'anna 'ya aittir.
Kendisinin birbirinden kıymetli diğer makalelerini : profstefonadonna.com.tr
adresinde bulabilirsiniz .
Ben her günüme ödül olarak üç makale koydum :)
Ruhunuzu doyurması dileğiyle :)
...EYLÜL 2018...
...ŞARA...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder