15.09.2018 İSTANBUL
ŞARA ASLIHAN ARŞ
" STEFONA D'ANNA - YAŞAMINIZI BİR BAŞYAPITA DÖNÜŞTÜRÜN "
Her insan,
daimi olarak,
sadece tek bir başyapıt
üzerinde çalışmakla
yükümlü olan bir sanatçıdır,
bu başyapıt kendisidir.
Mükemmellik Kavramı
Mükemmellik kavramı, insanoğlunun
yaşamında bir sonuşmaz, hiçbir zaman gerçekleştirilemeyecek olan hayali bir
özlemdir. Bütün zamanların şairleri, ressamları, filozofları ve dünya
nimetlerinden elini eteğini çekmiş olan dervişler nafile yere mükemmelliğin
peşine düşmüşlerdir. Yaşam çizgimiz, mükemmellik eğrisine kavuşma şansı olmadan
sürekli olarak yaklaşma eğilimindedir. Buna rağmen insani gelişim için hiçbir
amaç, mükemmellik kavramından daha kullanışlı ve önemli olmamıştır. Bunu,
medeniyetimizin lokomotifi olarak da adlandırabilirdik. Siz sevgili Tempo
okuyucularım için bunu bizzat araştırdım ve keşfettim.
Mükemmellik kelimesi, ingilizcede Latin
kelimesi olan perfectus kelimesinden kökünü alır, o da perficere kelimesinden
türemiştir. Perficere ise iki kelimeden oluşmaktadır; per (tamamen) ve facere
(yapmak). Bunun sonucu olarak, eski çağlarda Romalılar için mükemmel
kelimesinin esas manası tamamlanmış bir eylemi veya bir şeyi ifade ediyordu. Bu
soyacağına göre tamamlanmamış bir şey mükemmel olarak tanımlanamazdı.
Bütün bunlara rağmen, mükemmellik
kavramı tekrar Latince köküne geriye dönmektedir. Latincedeki ‘perfectus’ un
Yunanca’daki karşılığı bu kavramın daha uygulanabilir bir yansımasını
tanımlayan ‘teleos’ kelimesidir. Mükemmelliğin tanımı öyle iyiydi ki antik
çağlardaki Yunanlılar için daha iyi bir tanım olamazdı. Onlara göre, bir şey
veya bir eylem ancak amacına ulaştığında mükemmel olabilirdi. Bundan
dolayı, mükemmelliğin, mükemmel bir müzisyen, mükemmel bir yemek veya mükemmel
bir sosyal sistem gibi ancak somut karşılıkları olabiliyordu.
Araştırmamızın hemen başında mükemmelliğe
erişirken ve onu anlamak adına daha derinlere nüfus etmeye çalışırken,
kendimizi bu terimdeki bir dualite ile karşı karşıya bulduk, mükemmelliğin iki
manası veya daha ziyade aynı kavramın iki farklı yüzü diyelim:
a) Tam olan şey, bütün gerekli kısımları
bünyesinde barındıran, hiçbir şeyin eksik olmadığı ve hiçbir şey eklenemeyecek
ya da çıkarılamayacak olan mükemmeldir. Bu, beraberinde bütünlük kavramını
getirir.
b) Amacına ulaşmış olan mükemmeldir.
Bütünlük anlamındaki Mükemmellik
Mükemmelliğe, eksiksizlik veya bütünlük
olarak bakma fikriyle yolum kesiştiğinden itibaren bu kavramın özünün yorulmak
bilmeyen arayıcısı oldum.
Bıkıp usanmadan araştırdım. Bunun
izlerini heryerde görebiliyordum; ‘universe’ (Latince: versus unum)‘evren’
kelimesinin ölümsüz harflerine, ‘monk’ (Latince: monos) teriminin anlamına, din
kelimesinin (İngilizce: ‘religion’) Latin kökenine (re-legere: birleştirmek,
birbirine bağlamak) etimolojik olarak kazınmıştı. ‘University’, ‘üniversite’
(Latince: versus unitatem) kelimesi, unutulmuş olan misyonunu etimolojik
kökünde gizlice taşımaktadır : bir bütünlük okulu olmak. Türkiye’ye yaptığım
pek çok ziyaretten birinde, Türk geleneklerine dair derinlemesine araştırma
yaparken Osmanlı İmparatorluğu döneminde üniversiteye eski dilde bütünlük,
eksiksizlik anlamında gelen “Külliyet” dendiğini bulmuştum. Konya’da eskiden
dergah olan Mevlana müzesinin girişindeki taşa bakarken gördüğüm kitabeyi
içeren geniş bir levhayı dünyadaki bütün üniversitelerin alınlıklarına takarak
onlara mükemmelliğin yüksek okulları, tamamlanmışlık okulları olma misyonlarını
anımsatacak şekilde tekrar eskisi gibi onlara Külliyet demek ne kadar güzel bir
hatırlatma olurdu.
Burası Aşıkların Kabesidir .
Eksiklikleriyle gelen kişi buradan
bütün olarak çıkar.
Yıllarca bütünlük üzerine bulgularımı
öğrencilerimle paylaştım. Bütünlük ve mükemmellik arasındaki bağlantıyı
konuşmalar, makaleler, bilimsel yazılarda, konferanslar ve seminerler aracılığı
ile keşfettim. İnsanlığın gelmiş geçmiş en büyük ruhsal kitaplarını
incelediğimde ise sezgilerim onaylandı ve somut bir ifadede vücut buldu :
İncil, Yüce Kuran, Tibet Ölüler Kitabı, Bhgavad Gita ve bütün kutsal metinler
aslında insanın bütünlüğü ve kendisi ile birlik olma haline nasıl
erişebileceğini izah eden bütünlük hakkındaki kitaplardı. Bhagvad Gita bunu
şiirsel bir dilde ‘ruhun tekbaşınalığı’ olarak tanımlar. Ve bu kitaplar,
insanın bütünlüğünü kaybettiğinde hangi yollardan tekrar geri kazanabileceğine
dair kitaplardı. Bütünlük olarak tasarlanmış mükemmellik bizim doğuştan
hakkımızdır ve dolayısıyla yaratılamaz. O zaten oradadır. Yaşamını bir
başyapıta dönüştürebilmen için o sadece gömülmüş yerinden kazınarak
çıkartılmalıdır.
Mükemmelliğin İşlevi ve Amacı
Yüzyıllardır, nesilden nesile, Yunan
heykeltıraşlar insan vücudunun en gerçekçi reprodüksiyonunu yaratma yönünde
sanatlarını geliştirdiler. Bu, insanlığın mazisinde daha önce hiç yapılmamış
bir şeydir. Yunanistan, sanatta mükemmellik fikrinin peşine düşerken, bunu
insanın replikalarına gittikçe daha da yakınlaşma gücüne, insan vücudunun
farklı kısımlarının bir sistem olarak işleyişine bütün olarak hakim olmaya
erişme ve detaylı bir şekilde dakikalarca üzerine çalışarak mermerlerin içinde
insan vücudunun kopyasını çıkartmak olarak düşünmüştür. Şu anda New Acropolis Müzesi’nde
sergilenmekte olan The Kritios Boy (ephebos) heykeli, insandan da daha insani
bir şeyi yaratmaya dair Yunan sanatının en üst noktasını temsil etmektedir. Bu
mermer heykel sanatın ilk mükemmel nü eseri olarak tanımlanmaktadır. Olağanüstü
olan şey şudur ki; Yunan sanatkarları yaşamın imitasyonunu yapma konusunda
mükemmelliğe eriştikleri ve sonsuzluğa mükemmel heykeller üretebilecekleri
noktada, bir nesilde bunu durdurmuşlardır. Bu, Yunan kültürünün mükemmellik
için yaptığı tanım hatırlanmadan anlaşılamaz: amacına ulaşan şey mükemmeldir.
Ve mükemmelliğin amacı onlar için izleyiciler üzerinde bıraktığı etkiydi:
Yunanlıların beyinlerine ve ruhlarının derinliklerine güzelliğin ve
mükemmelliğin yerleştirebileceği merak hissi, bağışlanma ve kurtuluş anlayışı
tıpkı yaşamın kaosuna ve ızdıraplarına deva gibi. Bu mükemmellik, merak ve
hayranlıkla karışık bir şaşkınlık yerine bıkkınlık yaratıyorsa, bu, onun bütün
fonksiyonunu yitirdiği ve daha yüksek bir düzenin mükemmelliğine hareket etmek
üzere kendi sınırını aşması gerektiği anlamına geliyordu.
Mübalağa Etkisi
İşte bu, onların yaşamın pasif
reprodüksiyonunu üretmekten oldukça uzaklaştıkları ve Riace bronz heykelleri
gibi başyapıtların ortaya çıkmaya başlamasının hikayesidir. Bu heykellerde
vücudun pozisyonu, vücudun ve bacakların boyu öyle bir mükemmellik sınırına
dayatılmıştır ki bunu gerçek bir insanda asla göremezsiniz. Onlar, gerçek dışı
vücutları temsil etmektedirler. Gerçekçiliğe hakim olan ilk medeniyet daha
ileriye gitmek için mübalağayı kullanmıştır. Onları görmek için Reggi
Calabria’daki bütün imkanları kullandım. Tek kelimeyle görkemliler. Riace bronz
heykellerinden başlayarak Yunan Sanatı işlevini ve amacını geri kazanmakta ve
2.500 yıl sonra bugün hala bu eşsiz başyapıtlar, onurun, savaşçı ruhunun,
fiziksel ve ahlaki gücün unutulmaz etkilerini izleyicilerde ortaya çıkartarak
onlara ilham veriyorlar. Buradan itibaren sanat gerçekçilik ve güzellik
amacından oldukça öteye taşınacağı uzun yolculuğuna başlar ve müzik, şiir,
görsel sanatlar ve mimaride güzelliğin ve mükemmelliğin artık sanatsal değerler
olmadığı yirminci yüzyıla kadar gelir. Onlar hala orijinalliğin peşindedir ve
amaçları hala görkemli olmaktır fakat bizi rahatsız ederek, şok ederek ve
ahlaki tabuları yıkarak bunu yapmaktır. Güzelliği kaybediyoruz ve güzellikle
beraber yaşamın anlayışını da yitiriyoruz.
Kusurluluk Mükemmeldir
Yunanlılardan sonra, Rönesans,
mükemmelliğin statik olmayacağı fakat sürekli olarak kendi kendinin sınırını
aşması gerektiği fikrini beraberinde getirdi. Barok estetiği gerçek
mükemmelliğin gelişim için bir potansiyele sahip olması gerektiği, ilerleme ve
geliştirilme kapasitesine sahip olması gerektiği varsayımının ortaya çıkmasını
sağlamıştır. Bu bakış açısı, en büyük mükemmelliğin eksiklik olduğu tekil
paradoksuna öncülük etmektedir. Bu, bir sanat eserinin mükemmelliğinin planlı
olarak tamamlanmamış olmasına dayanmaktadır, böylece izleyiciyi aktif olmaya ve
zihinsel olarak onu bütünlemeye, sanatkarla birlikte yaratmaya iştirak ederek
eseri tamamlamaya ve kendi hayal gücünün çabası ile onun bütünlüğüne katkıda
bulunmasını sağlayabilir.
Michelangelo’nun bitmemiş heykeli olan
kölelerin altı heykelinin yarım kalmış serisinin bir parçası olan Atlas köle
heykeli, tamamlanmışlığın mükemmelliği fikriyle çelişkili görünüyor olabilir.
Ancak bu heykel, insanlığı kendi varoluşunun içine hapsedilişini temsil eden
bir dünya ikonu haline gelmiştir.
Bir Bardak Çaydaki Mükemmellik
Mükemmelliğin Boyut’u yoktur, Zaman’ı
yoktur. Ne fazla küçüktür, ne eskidir, ne de demodedir. Mükemmel eşsizdir, hiç
kimse veya hiç bir şey ile mukayese edilmez. Ben Geleceğin Liderleri için FLW
Programı’nda katılımcıları mükemmelliğe dokunma noktasına getirmeye
çalışıyorum. Biz bunu Michelangelo’nun David’inde bulabileceğimiz gibi binlerce
yıllık Japon gelenekleri ile yeşil çayın hazırlanışı ve törensel sunumu olan
Japon Çay Seramonisi’nde de bulabiliriz. Benim fikrim şudur ki; eğer bir şeyin
nasıl kusursuzca yapılacağını öğrenirseniz, bu bir bardak çay hazırlamak bile
olabilir, onun mükemmelliği varlığınızın her köşesini aydınlatacaktır.
Mükemmellikle karşılaşırsanız onu asla unutamazsınız. Onun kokusu ve tadı
ruhunuza demir attığı yerde sonsuza dek orda korunacaktır.
STEFONA D'ANNA
...
Her insan,
daimi olarak,
sadece tek bir başyapıt
üzerinde çalışmakla yükümlü olan bir sanatçıdır,
bu başyapıt kendisidir.
...
...EYLÜL 2018...
...ŞARA...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder