ŞARA A. ARŞ
10 Saat öncesi ...
Nesli ' nin evindeyiz ...
Dışarıda yerleri tutmuş kar var ... Aklım kar topu oynamakta ...
Nesli ' ye sırnaşmışlığım var kar topu oynamak için ikna etmeye çalışıyorum...
İstemiyor ...
Yalvarıyorum yine istemiyor ... Markete gideceğiz belki onu apartman girişinin
merdivenlerinden yuvarlarım oda mecburen ;
Eeee yetti bee ! Deyip bir kaç kar topu fırlatır böylece amacıma ulaşmış
olurum !
Dışarı çıkıyoruz ...
Offf kıyamıyorum onu merdivenlerden yuvarlamaya !
Merdivenleri iniyoruz ben bir kaç kar topu sallıyorum :))
Mızıkçılık yapıyor sonra oynarız , dönüşte oynarız diyor bariz yalancı :)
Benim ruhum 7 yaşında , beynim değil ki :)) Elimizde market poşetleri varken
nasıl kartopu oynayacağız ! Ben bir tane daha atıyorum sırtına geliyor !
Belki bir kaç tane daha atarsam ya da kafasına falan nişan alırsam
amacıma ulaşacağımı düşünüyorum tekrar :))
Kafasına yakın bir noktaya atarak devamının geleceğinin sinyalini
veriyorum :))
Offff gerçekten oynamak istemiyor :((
Sonra barış ilan edip koluna giriyorum , belki gecenin ilerleyen saatlerinde
şansımı tekrar denerim ...
Yürüdüğümüz kaldırımın kenarlarında sıra sıra park etmiş araçlar var.
Üzerlerine ismimi yazıyorum :)
...
Gölgesi ismimin yazılı olduğu karlara düşüyor o buna bakarken ensesinden
tutup yüzünü kara bastırsam kar topu oynama hakkındaki fikri değişir mi
acaba ?
Düşüncemi bilseydi ne tepki vereceğini düşünüyorum , gülüyorum ...
Tekrar kol kola girip markete yürümeye devam ediyoruz.
...
Markete gidildi , alışveriş yapıldı , pijamalar giyildi .
Dışarıda yerleri tutmuş kar var ... Aklım kar topu oynamakta ...
Nesli ' ye sırnaşmışlığım var kar topu oynamak için ikna etmeye çalışıyorum...
İstemiyor ...
Yalvarıyorum yine istemiyor ... Markete gideceğiz belki onu apartman girişinin
merdivenlerinden yuvarlarım oda mecburen ;
Eeee yetti bee ! Deyip bir kaç kar topu fırlatır böylece amacıma ulaşmış
olurum !
Dışarı çıkıyoruz ...
Offf kıyamıyorum onu merdivenlerden yuvarlamaya !
Merdivenleri iniyoruz ben bir kaç kar topu sallıyorum :))
Mızıkçılık yapıyor sonra oynarız , dönüşte oynarız diyor bariz yalancı :)
Benim ruhum 7 yaşında , beynim değil ki :)) Elimizde market poşetleri varken
nasıl kartopu oynayacağız ! Ben bir tane daha atıyorum sırtına geliyor !
Belki bir kaç tane daha atarsam ya da kafasına falan nişan alırsam
amacıma ulaşacağımı düşünüyorum tekrar :))
Kafasına yakın bir noktaya atarak devamının geleceğinin sinyalini
veriyorum :))
Offff gerçekten oynamak istemiyor :((
Sonra barış ilan edip koluna giriyorum , belki gecenin ilerleyen saatlerinde
şansımı tekrar denerim ...
Yürüdüğümüz kaldırımın kenarlarında sıra sıra park etmiş araçlar var.
Üzerlerine ismimi yazıyorum :)
...
Gölgesi ismimin yazılı olduğu karlara düşüyor o buna bakarken ensesinden
tutup yüzünü kara bastırsam kar topu oynama hakkındaki fikri değişir mi
acaba ?
Düşüncemi bilseydi ne tepki vereceğini düşünüyorum , gülüyorum ...
Tekrar kol kola girip markete yürümeye devam ediyoruz.
...
Markete gidildi , alışveriş yapıldı , pijamalar giyildi .
Evde , ben , Nesli , Sinem , Sinem 'in arkadaşı Zeliha var .
Yılbaşı planı 1 ay öncesinden yapıldı . Önce dışarıda eve yakın bir yer
konuşuldu fakat sonra " bazı gerçeklerle " yüzleşildi . Öncelikle herkes
kendi bütçesinden yılbaşı için bir miktar ayırdı en azından buda konuşma da
geçen konular arasındaydı fakat içimizde bir " erkek " yoktu . Bindiğin
minibüste , gittiğin hastanede bile salça olmaya çalışan çok değerli kimselerle
örülü olduğu için çevre biz hep birlikte çıktığımızda istisnasız ; güzel bir gece
geçirmek için çıkılan gece ziyan olacaktı ... Bunun alkolü vardı ,
taksisi , güvenliği , vardı da vardı ...
Ve biz evde karar kıldık ...
Ben , Nesli , Sinem , Sinem 'in arkadaşı Zeliha ve işten çıkıp bize gelmek
üzere olan Dilek .
Elektrikli ızgara da ızgara yapılıyor , közlenmiş mantarlar , soğanlar , yeşil
biberler bunlar hep Nesli ' nin öncülüğünde oluyor .
Nesli uzaya gidecek olsa ;
elektrikli ızgara yanına alacağı ilk şey olmaya aday. Ben salata konusunda fena
sayılmam , benden salata yapmamı istiyor . Yaparım diyorum ama bir şartla ;
" Salatayı kendi tarzımda yapacağım " :))
Yanılmıyorsam ağzından ; S.........rrr ! Yok yok " KELEBEK " gibi bir şey
çıkıyor , ağzını açar açmaz ...
Salatayı yapmaya koyuluyorum , telefonumdan her sabah gözümü açar açmaz
dinlediğim ve bunun yetmeyip gün içinde bir kaç kez dinleme ihtiyacı
hissettiğim , söylediği kelimelerin anlamını bilmediğim halde ( Fransızcam yok
en azından şimdilik yok :) ) nasıl benimsediğim, nasıl onunla bütün olduğum,
ve hatta abartıp parçanın sihirli olduğuna inandığım ZAZ ' dan JE VEUX ' u
açıyorum ... " Anlamanın nefes kadar kıymetli " olan biri için
bu parçanın sözlerini bilmeden , anlamadan nasıl sevebiliyorum ben bunu
hem hayret ediyorum salatayı yaparken hem dans ediyorum :)
Kendi tarzımda salatayı yaparken JE VEUX de yardım ediyor bana .
Sözlerini sonradan öğreniyorum neden bu kadar çok sevdiğimi o zaman
anlıyorum ...
O zaman ...
Eğer nedenini bilmediğiniz şeyleri anlamsız yere bir neden olmadan seviyorsanız
sizin bilmediğiniz fakat VAR EDENİN bildiği mutlak bir sebebi vardır .
Sebep aramayın sevin ... Belki ihtiyacınız vardır ... Belki tamamıyla sizi
anlatıyordur anlamadığınız kelimeler ...
...
Salatalık, domates, kıvırcık,yeşil biberleri özenle yıkıyorum, soyulması
gerekenleri soyup salata kabağına koyuyorum o sırada Nesli de mutfakta
meyve tabağı hazırlıyor . Ellerim ıslak olduğu için Nesli ' ye 2 adet mandalina
ayırmasını söylüyorum . Nesli haklı olarak salata tabağı, mandalina ve salata
ile bir bağ kuramadığı için iki dilim mandalinayı bana dönüp ağzıma tıkıştırıyor
hemde tam ben " mandalina salata için" demek üzere ağzımı açmışken .
Ben 2 dilim mandalinayı yuttuktan sonra " mandalinalar salata için "
diyebiliyorum .
Gözlerinde ! S.....rr ! bakışı var !
Bu arada ara ara Nesli ' nin telefonu çalıyor . Nesli ve Dilek eski iş arkadaşları .
Eski çalıştıkları yerden Süleyman bize yakın bir noktada bir işletme açmış ;
Evde ne yapacaksınız buraya gelin kimse rahatsız edemez , güvende olursunuz
diyor ... Ben o sıra kendi tarzımdaki salatam için mandalinaları doğruyorum
ah buna karadutta olacaktı kiii ...
Nesli evde olacağımızı , yolların kapalı olduğunu ( iyi ki kapalı belki onların
aklına girer bahçede hep birlikte kar topu oynamaya ikna ederim :)) )
kimsenin çıkmak istemediğini , buna benzer şeyler anlatıyor telefona .
Ben o sırada salata tabağına biraz nar ekşisi , kuru nane , kuru kekik ( aslında
pul biberde konulmalı ama buna mandalina konulduğu için pul biber
konulmuyor ) . Ben o sırada mandalinaların üzerindeki tüyleri alıyorum , bıçakla
bir kaç parçaya ayırıyorum o sırada Sinem geliyor . Mandalinaların salata
tabağına gireceğini öğrenince cıngar çıkarıyor hiiiççç uğraşmak istemiyorum.
Je veux ' un melodisine devam , salataya devam ama kendi tabağımı
ayırıyorum . Onlara "sıradan" salata ; kendime " kendi tarzımda salata"
yapıyorum. Farklılıklara saygımız var :) Salatanın ismini de :
" İçinde karadutta olması gereken salata " koyuyorum çünkü yakalamak
istediğim tat yoğun olarak ; mandalina ve karadutun eşit orandaki karışımından
oluşan tat . Karadut olmadığı için mandalina tadı yoğun oluyor , ben karadutu
hayal ediyorum farklı egzotik bi tat vereceğini düşünüyorum salataya . Fakat
bu gün onun peşine düşmüyorum belki başka bir gün.
Nihayet salatam hazır :)
...
Ama aklımın bi yanı da gökten süzüle süzüle yere düşen karlarda , neredeyse
30cm kar var dışarda...
...
Sofra tam teşekküllü hazırlanıyor.

Ama aklımın bi yanı da gökten süzüle süzüle yere düşen karlarda , neredeyse
30cm kar var dışarda...
...
Sofra tam teşekküllü hazırlanıyor.
...
Sıra bizde : Nesli gri bir elbise giyiyor . Hasretin koca poposuyla deneyip
büyüttüğü gri elbise . Ne zamandır bu elbiseyi özel bir günde giymek istiyordu
kısmet bu güneymiş. Altına siyah geometrik şekilleri olan bir çorap , altına
topuklu ayakkabı , saç , makyaj hepsi tastamam .
Dilek siyah , düz hepimizin ayılıp bayıldığı sıfır kol , harika modern çizgilere
sahip etek boyu dizlerinin üzerinde bir elbise giyiyor altına siyah çorap.
Ben , Nesli ' nin benim içi ayırdığı alternatifler arasında , hep çok üşüyüp
evin içinde bile eşofmanın altına 3 kat içlik giyen bi tip olduğum için önü ve
arkasında geleneksel motifler olan zemini siyah motifleri beyaz olduğu (beni
yansıttığı söylenemez ) , ve en çok ta kolları uzun ve elbise kalın olduğu
için ve beni soğuttan koruyacağını düşündüğüm için ilk alternatif üstümde
kalıyor diğerleri gözüme o kadar ince görünüyor ki eğer onlardan birini
giyersem içime 135 kat içlik giymem gerekeceğini düşünüyorum .
Saçıma bir şey yapmıyorum ruh halime göre dağıtacağım ya da toplayacağım.
Makyaj konusunda hiç yapmamakla biraz yapmak arasında kararsız kalıyorum
şimdilik kalsın ...
Dilek 'in makyajını Sinem yapıyor , eyeliner , rimel , ruj , ... Dilek
her zaman gördüğümden oldukça farklı görünüyor ... Dilek ' te bu gece Nesli'de
kalacak ya Nesli ' nin yanına yada benim yanıma sırnaşacak ...
...
Yemek için hazırız , sofra zaten hazırdı biz de hazırız şimdi ...
Masaya oturuyoruz , yemek yiyoruz , sohbet ediyoruz , kendimle dalga
geçiyorum, onlarla dalga geçiyorum, aslında masada " HAYATTA "
var. Hayatla dalga geçiyoruz , şakalaşıyoruz ; ağzına "içinde karadutta
olması gereken salatadan" uzatıyorum , deniyor ... Hayat yeniliklere açık
galiba ağzının tadını da biliyor keşke karadutta olsaymış bunda diyor.
Benim ağzım açık kalıyor ismi "içinde karadutta olması gereken salata "
diyorum , gülüyoruz biraz daha istiyor ellerimle bir kaç çatal "içinde
karadutta olması gereken salatadan yediriyorum HAYATA " ...
Mutluyum :) Mutluyuz :) Hayat mutluluğumuza ortak olmaya geliyor :))
İNSAN KENDİ DEĞERİNİ BİLİP BUNA GÖRE YAŞADIĞINDA :
MUTLULUK SENİ MUTFAKTA , ZAZ JE VEUX DİNLERKEN BULUYOR !
KENDİ TARZINDA SALATA YAPARKEN BULUYOR !
SABAH 06.00 DA YAZARKEN BULUYOR !
SİNEM İLE " HHHHIIIIAAAAAHHHHH " YAPARKEN BULUYOR !
KIRMIZI KÖŞE TAKIMINDA OTURMUŞ SESSİZLİKTE HEM YAZIP HEM DIŞARDAKİ
IŞIKLARI CAMIN ARKASINDAN İZLERKEN BULUYOR !
KLOZETTE ŞARKI SÖYLERKEN BULUYOR !
EĞER KENDİ DEĞERİNİ BİLİRSEN MUTLULUKTAN KAÇABİLECEĞİN HİÇ BİR
YER YOK Kİ !
ÜZERİNDE " MUTLU YILLAR " YAZAN MOR BİR BALONA BAKARKEN
BULUYOR !
AYNANIN KARŞISINA GEÇTİĞİNDE " BAŞKALARININ SANA BİÇTİĞİ
ELBİSELERİ ÇIKARIP ATAN BİR YÜZ " GÖRÜYORSAN MUTLULUK SANA
UÇARAK GELİYOR !
HİÇ BİR ENGELE YENİLMEDEN GELİYOR !
SABAHLARINA !
UYKULARINA !
AYAK TABANLARINA !
AVUÇ İÇLERİNE !
BİNDİĞİN MİNİBÜSE !
MARKETTEN GETİRDİĞİN POŞETİN İÇİNE !
AYAKKABILARININ İÇİNE !
MUTLULUK GÖZBEBEKLERİNİN İÇİNE GELİYOR !
YASTIKLARINA !
İÇTİĞİN SUYA !
KİTAPLARININ ARASINDAKİ SAYFALARA !
PRİZLERİN İÇİNE !
KOLTUKLARIN ALTINA !
MUTLULUKTAN KAÇABİLECEĞİN HİÇ BİR YER YOK !
ONUN GELMESİNİN TEK ŞARTI İSE ;
KENDİ DEĞERİNİ BİLİP ! HAYATINI BU DEĞERE UYGUN YAŞAMAK !
MUTLULUK !
BAŞKA HİÇ BİR ŞEY İSTEMİYOR !
MUTLULUKTAN KAÇABİLECEĞİN BİR YER YOK !
O HEP PEŞİNDE OLUYOR !
...
...
Masada ki tabaklar , kirli bardaklar " meyve tabağı faslına " yer açılsın diye
hızlıca toplanıyor . Meyve tabağı , diğer bardaklar , cips , su , yoğurt ,
salatalık bunlara yer açılıyor . Nesli kaçlık olduğunu bilmediğim bir şişe
getiriyor . Oturma odasında kırmızı köşe takımının hemen yanındaki masada
Nesli , Dilek ve ben varım. Sinem ve Zeliha , Sinemin odasında , benim bir
yanım hala kartopu oynamakta dışardaki neredeyse 30 cm karın içinde .
Meyve tabağı faslından sonra çıkıp çıkmayacağımızı düşünüyorum bahçeye.
...
Üst kattan fasıllar , şarkılar , kahkahalar geliyor ... Mutlu oldukları için
mutlu oluyorum ... Tanımıyorum kimler , isimleri ne ... Mutlu oldukları
için mutlu oluyorum ...
...
Nesli ' nin ara ara telefonu çalıyor , Nesli her seferinde Süleyman 'a gelemiyoruz
diyor ... Saat 22.00...
...
Dilek sıkıntılı bir boşanma süreci geçirdi yakın bir zamanda , fiziksel ayrılık
beraberinde " düşünsel ayrılığı " getirmedi malesef ...
Her konuşmada mutlaka kelimeler ayrıldığı eşinin yanına uğruyor sonra bize
geliyor ... Yadırgamıyorum gayet insani buluyorum ...
...
Nesli ve Dilek kaçlık olduğunu bilmediğim şişeden içiyor , müziğe eşlik ediyorlar
... Dilek ısrar ediyor " Şara sende iç lütfen bi kadeh ! "
Ses bana ; " ŞARA BU GECE HAYIR ! " diyor ... İçmek istemediğimi
söylüyorum masada ki bol baharatlı cipsi yoğurda batıra batıra yiyorum ...
Nesli ısrar etmiyor ... Bu kızın bu yönüne ölüyorum , bitiyorum ... Bir dayatma
yok iç yada içme ... Seçilen karara saygı var ... İçme ihtimalim düşünülerek
masaya benim için su ve alkol bardağı dolu olarak konulmuş ... Aynı masadayız
... Seçimlerimize saygımız var ... Dilek ısrarcı oluyor bu gün özel bi gün hadi
zaten evdeyiz " hadi bi kadeh " ... İçmiyorum ...
Canım istemiyor ... İçki içmeyen biri değilim ... İlk içkimle 24 yaşında tanıştım
... Sonrasında özel günlerde , yılbaşılarda , doğum günlerinde ...
" Hadi bu gün içmeye gidelim isteği hiç olmadı bende " ...
...
Ama yine Nesli ' de Hasret ' in de olduğu bir akşam masaya bir kadeh diye
oturup , kendi limitimin kat kat üzerinde içip , yetmeyip bir insanın
içebileceğinden çok çok fazla içip , daha gerisini hatırlamayıp , Nesli ve
Hasret ' ten duyulan rivayetlere göre boş meyve suyu kutularının bile içine
bakıp " votka yok mu ? " diye arıza çıkarmışlığım , gerisini hiç
hatırlamamışlığım , ertesi gün kusmuk içinde uyanmışlığım ki ( kızlar
temizleyerek başa çıkamamışlar ) , bu rezilliği kimse görmesin diye (gerçekten
çok utanmıştım ) kendi üstümü başımı temizlemeden , hala sarhoş
uyanmışlığım ( nasıl oluyor çözemedim ) , yastık kılıfını , çarşafı , yorganı
çıkarırken Sinem ' e yakalanmışlığım , kucağımda kusmuk dolu çarşaflar,
yastık kılıfıyla banyoya koşmuşluğum , çarşafları makineye kendimi duşakabine
atmışlığım , duş sırasında ( yine nasıl oluyor hala anlayabilmiş değilim )
duşakabinde uyuyakalmışlığım , gözümü açınca etrafı tanıyamayıp yaygarayı
basmak üzereyken duşakabini açıp etrafın tanıdık gelmesiyle sakinleşmişliğim ,
makineye atılan çarşafların, elbiselerin temizlenememişliği , ben nasıl
başardıysam 28 yıldır ne yediysem hepsini ve hatta yemediklerimi bile
çıkarma başarısına nail olmuşluğum , ertesi gün benim için hayati derecede
önem verdiğim İngilizce kursuna gidememişliğim , vicdan azabından
ölmüşlüğüm , yine aynı gün hiç bir şey yiyememişliğim , daha ertesi gün işe
gidememişliğim , lütfen geri çıkma diye yalvararak ağzıma attığım bir parça
ekmeği bile geri çıkarmışlığım , 2 gün domates çorbası dışında hiç bir şey
yiyememişliğim , 2 günün sonunda hastanelik olmaktan kıl payı dönmüşlüğüm,
ve Nesli ' nin evinin bir süre kusmuk kokmasına ( onca yapılan temizlik,
kokular , mumlar , vs rağmen ) neden olmuşluğum var ...
...
Yani öyle çok mesafeler yok aramızda ama bu gün , bu gece içmek
istemiyorum ... Dilek her ne kadar ısrar etse de ...
Nesli ' nin telefonu çalıyor , Süleyman gelin gerekirse ben bırakırım sizi diyor,
Dilek ; gidelim ne olacaklarında başarılı oluyor ... Ben gitmeyeceğim ,
ev modundayım hatta üstümde , elbisenin üstüne Nesli ' nin kışlık kazağını
giymişim o derece evdeyim ...
Sinem ve Zeliha oturma odasına geliyorlar ... Nasıl oluyor bilmiyorum ama
" bir haşlanmış yumurta turşusu " muhabbeti almış başını gidiyor !
Ve gerçek !
Sinem , Zeliha ve benim aramda ... Biz haşlanmış yumurta turşusunu
konuşurken bi ara Nesli ' nin evin adresini verdiğini duyar gibi oluyorum...
Dilek 'in gözleri parlıyor ; " Yaşasın dışarda olacağız " gibi bir şeyler
söylüyor ... Ben onların gidebileceğini evde kalmaya gönüllü olabileceğimi
söylüyorum ...
Ses bana diyor ki ;
" MUTLULUĞU İÇİNDE VAR ETMEYEN BİRİ , DIŞARIDA BEDENİNİ
BOŞUNA YORMASIN " !
Susuyorum ... Dilek 'in orada içten bir mutluluk yaşamayacağını biliyorum
en iyi ihtimalle 2 saat kendini kandıracağını sonra aynı kişi olacağını
düşünüyorum ...
Nesli ve Dilek " saçmalama tabi ki geleceksin " tadında bir şeyler
söylüyorlar ... Mutlu olmak için oraya gitmeme gerek olmadığını ben biliyorum...
Gitmek istemiyorum ... Aslında onlarında gitmesini ; kar ve bizim
toplumumuzun " eğlence anlayışı " sebebiyle istemiyorum fakat onlar birer
yetişkin ...
Dışardan bir sesle diyorum ki ;
" Allah ' ım Süleyman düşsün kafasını çarpsın , canı çok yanmasın ya da hiç
yanmasın ama bizim kızlarla ilgilenecek hali kalmasın , arasın ve gelmeyin "
desin ... Nesli gülüyor , bir saat sonra taksi gelecek ... Sinem ve Zeliha evde
kalacak ...
Yollar kapalı ... Taksinin eve ulaşıp ulaşamayacağı ulaşsa bile bizimkileri oraya
götürüp götüremeyeceği muallak ... Dilek sabırsızlanıyor , taksi gelemezse evde
kalırız ya da Nesli ' nin fikri değişir endişesiyle hazırlanmaya başlıyor hemen.
Ben gitmiyorum ...
Taki Nesli ' nin " belki dönüşte kar topu oynarız " cümlesine kadar .
Resmen kar topu oynamak YASAK ELMA , ben ADEM !
Ve ben dönüşte benimle kar topu oynamaları şartıyla onlarla çıkıyorum
hayalimde muhteşem büyüklükteki kar toplarını yaparken !
O kadar KAR TOPU ODAKLIYIM Kİ Nesli ' nin elbisesinin üzerine giydiğim
" bu ne yaaa tipi " kazağı üstümden çıkarmıyorum ! Hiç makyajım yok !
Saçlarım (aferin bana ) yağlı ! Boynumda artık vücudumdan bi parça
haline gelmiş siyah boyunluğum var . İçimdeki 3 kat içliğe 2 kat daha
ekliyorum ! Sapık olsaydım asla tercih etmeyeceğim bi tip olurdum diye
düşünüyorum , gülüyorum...
Nesli ve Dilek içliklerime dehşetle bakıyorlar ... Üşüyorum ama ben ...
Hep çok üşüyorum ...
Evden çıkarken Sinem elime biber gazı tutuşturuyor . Mantıklı . Sapıkların kar
topu oynayıp oynamadığını düşünüyorum.
Nesli ' nin boynuna da bir boyunluk alıyoruz hala anlamadığım bi şekilde
sadece yüzü ya da sadece kolları üşüyor onun. Apartmanın merdivenlerinden
inerken Süleyman ' a ettiğim acımasız dua-bedduayı geri alıyorum.
Allah ' ım başını çarpmasın , canıda yanmasın ...
Arasın gelmeyin desin bizde burada sabaha kadar hunharca kar topu oynayalım.
Apartmanın merdivenlerinden iniyoruz . Dilek aşmış bizim resmen 5 metre
önümüzde , apartman bahçe içinde bir yerde . Biz Nesli ile geriden geliyoruz.
Kar ...
Her yerde ...
O kadar da soğuk değilmiş ...
Bana sözleri var , yere eğiliyorum , kar topu yapıyorum Dilek 'in omzuna nişan
alıyorum. Kartopu Dilek 'in sol omzunda yerini alıyor ! Seviniyorum !
Eğiliyorum kar topu yapıyorum tekrar ! Nesli başına geleceği kestiriyor !
" Şara gelince ... " diyor .
Biri Çince bir şey mi söyledi :)
Çincem yok ki benim :)
Çat pat İngilizcem var :)
Bir tane daha !
Ve bir tane !
Bi daha !
Zaten kısa bir mesafe olan bahçe içini bitirip taksinin geleceği yolun karşısına
geçiyoruz fakat benim amansız kartoplarım onları çok seviyor ve onlarda
kaçacak delik arıyor ... Ben önümdeki bir arabanın üzerine " ŞARA "
yazıyorum parmağımda kalan karı yiyorum ...
Kar yağıyor ...
Gökyüzüne bakıp neden yaptığımı bilmeden TEŞEKKÜR EDİYORUM
gökyüzüne ... Birde Allah ' ım 500 yıl yaşamak gibi bir niyetim yok fakat
100 yıl yaşasam bile bu ruhu kaybetmeyeyim diye dua ediyorum ...
Nesli ve Dilek bahçe içindeki internet cafenin tentenesinin altına sığınmışlar
yağan kardan ve benim " onları çok seven kar toplarımdan " .
Aramızda yol var sadece , telefonla konuşuyorlar ... Ben onları hedef alıyorum...
Bi tane !
Bi tane !
Ve bitane !
Biri İspanyolca bi şey mi dedi :))
Benim İspanyolcam da yok ki :)) En azından şimdilik :))
Bi tane daha !
15 dakika bu şekilde geçiyor :) Hayır yorulmuyorum :) Belki onlar
onları çok seven kar toplarına hedef olmamak için yer değiştirmekten yorulmuş
olabilirler !
Tüh !
İspanyolcam olsa anlardım onları !
Ne demek istiyolar acaba bana :)))
Dışarıda bizden başka kimseyi görmüyorum ...
Ben hunharca saldırılarıma devam ederken yanımdan köpeğini gezdiren bir
hanım geçiyor ve ben o na da nişan alıyorum :) sonra acıyorum galiba
atmıyorum sadece iyi seneler diliyorum, o da aynı samimiyetle karşılık
veriyor ...
Dikkatimi tekrar Nesli ve Dilek ' e ateş etmeye veriyorum ki !
O da ne !
Yoklar !
Hedefler yerlerinde yok !
Onları beni bırakıp gidecek kadar bezdirip bezdirmediğimi düşünmek üzereyken
yaklaşık 3 metre aşağıda onları görüyorum...
Yanlarında açık renk bir araba ... Orta yaş üstü bir hanım , bir genş kız ve
orta yaş üstü bir bey var ... Ben hunhar kartopları yaptığım için konuşmanın
başına dahil olamıyorum ... Onlar konuşurken ben hedefe yaklaşmak için
ilerliyorum aramızda 1 metre kalıyor ...
Bir dakika yahu noluyor burada ... Yanlarına gittiğimde nasıl sığarız
konuşmaları geçiyor çünkü aracı kullanan kişi dışında onlar 3 ve biz 3 kişiyiz
aslında kartoplarımı da burada bırakmak istemiyorum ben belki orada kendime
yeni bir kaç hedef bulurum ...
Geceyi mutlaka dışarıda geçirelim isteyen Dilek , bizim yan apartmandan çıkan
aileyi görüyor ... Nereye gideceklerini öğreniyor bizim gideceğimiz güzergahtan
geçeceklerini öğrenince " Bizi de bırakır mısınız ? " diyor .
Ya gerçekten iyiler ya da arabanın arkasına ağırlık yapalım kayma oranını
azaltalım diye ayrıca birer seri katile benzemediğimiz için bizi araca alıyorlar :)
Aracın önüne orta yaş üstü beyefendi , bizim yaşlarımızda genç kızları , arka
koltuğa ben , Nesli , Dilek ve yemekle arasının iyi olduğunu düşündüğüm
hanımefendi biniyor... Eğer her şey yolunda ve normal giderse 15 dakikaya
oradayız ... Hanımefendiye " Eğlenmeye mi gidiyosunuz ? " diyorum
aslında 7 yaşındaki Şara soruyor ... Hanımefendi eşinin babasını ziyarete
gittiklerini , 87 yaşında olduğunu ve yalnız yaşadığını anlatıyor ...
Ön koltuktaki eşine bir şey söylerken ismini telaffuz ediyor , dikkatimi
çekiyor daha önce hiç duymamıştım ... EFRAHİM ...
Anlamını merak ediyorum , soruyorum ... Hiç merak etmedim diyor ,
ben ediyorum internetten bakıyoruz ... Birden fazla anlamı var...
EFRAHİM :
İbranice ' de verimlilik anlamına gelir .
Başka bir anlamı daha var Hz . Yusuf ' un ikinci oğlu . Orta Filistin ' de
yerleşen İsrail kabilesine adını verdiği söylenir .
Tora ' da adı geçen on iki İsrail kabilesinden biridir .
Menaşe kabilesi ile birlikte Yusuf Hanedanlığını oluştururlar .
Güzel bir anlamı olduğunu düşünüyorum ... Nihayet geliyoruz ... Arabadan
inerken mutlu yıllar diliyoruz . Burası bize uzak olmayan ve benimde bildiğim
bir yer fakat her yer o kadar karla kaplı ki Nesli ' ye bir kaç kez doğru
yerde olduğumuzdan emin misin diye sormak zorunda kalıyorum...
Yolun karşısına geçip işletmeye yürürken nihayet 45 ' liği seçiyorum ...
Kar yağmaya devam ediyor ...
Üşümüyorum :))) (Yaşasın içimdeki 5 kat çorap, tayt karışık içlikler )
Nesli , Dilek ve ben kol kolayız ... Ayağımda siyah, düz taban , kışlık kısa
botlarım var . Dilek ' te Nesli ' nin uzun botları var . Nesli ' de kısa önü
bağcıklı topuklu botlar var . Bizimkiler kaymıyor ama onun botları kayıyor
onu ortamıza alıyoruz yürümeye bu şekilde devam ediyoruz ...
Nasıl bir yere gideceğimizi kestirmeye çalışıyorum ... Süleyman ile bir kaç yıl
önce tanışmıştık fakat şimdi hafızamı zorlamam rağmen yüzünü hatırlamıyorum
hakkında bildiğim tek şey Nesli ve Dilek 'in eski iş arkadaşı olduğu ve şimdi
bu işletmeyi açmış olduğu ... Fiziki yapısını bir pasajın girişine benzettiğim
bir yere giriyoruz ; sadece cafe, bar, bistrolar var. Binanın içinde ilerliyoruz
bi ara inşaat halinde bi yerin önünden geçiyoruz ( abartma Şara , henüz inşaat
halindeyse bizi neden çağırsın ? Süleyman bizi yılbaşında inşaatta çalışmak için
çağırmamıştır her halde. ) İlerliyoruz , merdivenlerden çıkıyoruz . Dilek 'in
sabırsızlığı tavan 3 metre önümüzde yürüyor neredeyse , ben hala nasıl bir
yerle karşılaşacağımızı kestirmeye çalışıyorum...
Nihayet Dilek ' in 3 metre ileriden sesini duyuyorum. " İşte geldik , burası ! "
Etrafa bakınıyorum , ilk gördüğüm şey işletme değilde " bla bla ilçesi
güvercin severler yardımlaşma ve dayanışma derneği " simsiyah bir levha
üzerine bu yazılar yazılı !
!!!
!!!
!!!
Bayılma numarası yap Şara ! Üçümüzü ancak böyle kurtarabilirsin buraya
girmekten !!
Yok yok !
En iyisi kalp krizi geçirme taklidi yap !
Mantıklı !
Mantıklı değil !
Şimdi buralardan biri koşar gelir ben ilk yardım biliyorum diye
işte o zaman gerçekten kurtulusunuz !
Yok canım sadece sen kurtulursun !
Muhtemelen yaptıkları ilk yardım , kalp krizi taklidi yapan gayet sağlıklı seni
şuracıkta öldürür !!!
!!!
Allah ' ım bu kadar sakat bi yer görünüyor gözüme !
Engel olmalıydın onlara ! Bir kar topu sevdasına soluğu
" bla bla ilçesi güvercin severler yardımlaşma ve dayanışma derneği " ne
komşu olan bir yerde aldın !
Aferin Şara ! Aferin ! Kar toplarını güvercin severlere atarsın artık !
!!!
Levhada okuduklarım beynime değer değmez Dilek ' e en önde ve muhtemelen
güvercin severlere daha yakın olduğu için " GERİ DDDÖÖNNNN !!!! "
diye bağırmak istiyorum ...
Burada güvercin severler derneği varmış !
Güvercinleri bende seviyorum !
Yardımlaşmayı da !
Dayanışmaya bende varım !
Ama burayı sevmedim geri dönelim !
Diye bağırmak istiyorum ki !
Takip mesafemizdeki Dilek kapının önünde onu karşılayan bir adamla
tokalaşıyor !
Kendimi bıçaklama fikri nasıl olurdu acaba !
Süleyman bu olmalı !
Düşmüş , kafasını çarpmış bir hali yok !
Olmaz tabi geri almıştım çünkü dua-bedduamı !
Onlar sohbet ederken Nesli ve ben yanlarına varmış oluyoruz ... Dilek ile
tokalaşıyor ... Nesli ile tokalaşıyor ... Biz tanıştırılıyoruz çünkü o da benim
yüzümü unutmuş doğal olarak ...
Benimle tokalaşıyor ... Haline tavrına bakıyorum , gözlerindeki ifadeyi görmek
istiyorum ... Ben farkında olmadan buldum hayatta " bakışa bakmayı"
neye baktığından ziyade ona nasıl baktığına " bir çift karanlık gözün
ellerime , saçlarıma , gözlerime değmesinden sonra öğrendim " ...
Çünkü hayatta çok az insan sözlerinde gizlediği şeyi gözlerinde bakışlarında
gizleyemiyor ... Karanlık bir odada göz yaşı akıttıktan sonra öğrendim...
Süleyman ' ın gözlerindeki ifadeden rahatsızlık duymadım...
İçimde ki yandaki bla bla ilçesi güvercin severlerle bi ilgisi olup olmadığını
sorma isteğimi bastırıyorum :) Nihayet işletmenin ismini görebildim...
İçeri giriyoruz 15 masa var belki , küçük , şirin bir yere benziyor ... Süleyman
bizi bar kısmının hemen yanında ki masaya oturtuyor . Nesli ve Dilek yanyana
oturuyorlar yüzleri cam kaplı yere dönük ben karşılarına oturuyorum
yüzüm bar kısmına dönük ...
Etrafı inceliyorum , biraz önce girdiğimiz kapı solumda kalıyor , kapının hemen
üzerinde büyük bir duvar saati var . Saati o zaman fark ediyorum 23.45 !
İncelemeye devam ediyorum ... Sahne solunda Atatürk resmi var mutlu
oluyorum ! Atatürk ' ü görmek hep mutlu etmiştir beni ! Sahnenin arka
tarafında sahne alacak kişinin ismi yazıyor afilli ışıklarla ... Tanıdığım biri
değil ... Balonlar her yerde ! Rengarenk ! Gülümsüyorum !
Konfetiler var masamızda şapkalar ! Maskeler !
Yılbaşı için süs adına her ne varsa düşünülmüş , alınmış .Masamızın yanındaki
mavi renkli üzerinde " mutlu yıllar " yazan balonun elinden tutup yanımdaki
boş sandalyeye oturtuyorum , uslu durmasını tembihliyorum ...
O sırada Süleyman siparişlerimizi almak için yanımıza geliyor . Ben :
" Süleyman bu balonu almak istiyorum " diyorum ... Gülüyor...
Alabilirsin diyor ... Evde tıka basa yedik ... " Meyve tabağı faslı" bile
yapıldı . Nesli , Dilek ve Süleyman kafa kafaya vermişler bir şeyler
konuşuyorlar ... Gürültü var duyamıyorum onları ... Sanırım Süleyman
masaya ana yemek göndermek istiyor bizimkiler yemek yediğimizi
anlatmaya çalışıyor , gerek olmadığını söylüyorlar ...
Süleyman ayrılıyor bir daha ki gelişi mezelerle oluyor ... Sahnenin hemen
yanında kalabalık bir grup var , şarkıları söyleyen bu grubun içinde ve ayağı
alçıda ... Alçı keyfini hiç kaçırmamış gayet mutlu , mesut , neşe dolu
görünüyor . Kafası kopsa sadece gövdesiyle şarkı söylemeye devam edecek
bir hali var ... Şarkı söylemeyi gerçekten sevdiğini düşünüyorum ...
Işıklar , sesler , insanlar ... 15 masadan 6 7 tanesi dolu ...
15 dk sonra 2016 ' ya ışıklar , konfetiler , Nesli ' nin elbisesinin üzerine giydiğim
siyah kışlık kazak ve " bu ne yaa tipimle " ve sevdiğim insanlarla birlikte
giriyorum ... Sevdiğim insanlara şükrediyorum ...
...
İlk yarım saat bu şekilde etrafı inceleyerek geçiyor sonrasında ; bildiğim ,
bilmediğim bir sürü müziğe bırakarak geçiyor ... Bi insan bilmeden
nasıl yapar ? :)) Yapıyorum :) halay , üçayak ( bunda pek iddialı değilim),
ankara havası , kol bastı , misket , mezdeke ( eh bunda daha iyi olduğum
söylenebilir ) . Aslında mezdeke ve halay dışında hhiiçç birini bilmediğime
yemin edebilirim , ama gayet biliyomuşum gibi :))
Dilek ve ben kaptırmışız kendimizi , bi ara kimse kalmıyor ben sahnedeki
kişiye Nesli ' yi anons ettiriyorum !
Gelmiyor tabi ki ! Hiç gelmedi ki ! Düğünlerde az mı anons ettirdim !
Hep bi bahanesi vardı ! Yine war !
Dilek ve ben oynuyoruz ama nasıl içten , nasıl keyifli ! Sadece kendimizle ,
müzikle ve ayağı sargıda olan kişinin masanında bir kaç kız var , onlarla
birlikte , tanımıyoruz bir birimizi ama müzikte iyilik gibi işte sınırı , engeli
yok uyum sağlıyoruz birbirimize . Hiç durmuyoruz belki yarım saat :)
O kadar yoruluyorum ki 10 dk ara verip dinlenip su içip tekrar devam ediyorum.
Dilek ilk etapta biraz çekingen kalıyor sonra birlikte aşıyoruz ...
Mezdekenin dibine vuruyoruz ...
Tekrar dinlenmek için masaya dönüyorum o 10 dk lık arada masada otururken
ben tam başımı yana çevirdiğim sırada Nesli elindeki sigarayla yanımdaki
sandalyede uslu uslu oturan üzerinde " mutlu yıllar " yazan mavi balonumu
patlatıyor ... Ben sesemi bakacağım o na mı bakacağım bilmez şaşkın bir
ifadeyle olanı anlamaya çalışırken Nesli kahkaha atıyor !
Çok güzell galiba kadehler etkisini göstermeye başladı ! Umarım onu sırtımda
taşımaya gerek kalmaz !
Çok pis bi bakış fırlatıyorum suratına ! " KELEBEK " diyorum !
Ses tellerimi bırakıp ciğerimden çıkardığım bir ses vurgusuyla
" KELEBEEKKK " !!!!
Etrafa bakıyorum camlı kısma yakın olan yerde tonla balon var , oraya
gidip loş ışıkta rengini seçemediğim bir tanesini kapıp masaya getiriyorum
patlayan balonun oturduğu sandalyeye oturtuyorum onu bu kez daha korunaklı
olacak şekilde ...
Ancak o zaman fark ediyorum balonun " MOR " olduğunu !
Mor benim en sevdiğim renk " mor ve tonları " !
Ben balona şaşkın bakarken , ses bana diyor ki ;
SENİ MUTLU EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜP HAYATINA ALDIĞIN ŞEY , SEN
İSTEMESEN DE HAYATINDAN GÖNDERİLİR !!!
YERİNE DOĞRU VE SENİ GERÇEKTEN MUTLU EDECEK ŞEY , SEN İSTEMESEN DE
GELİR !
...
Mor balonla Nesli ' nin uzanma mesafesini açıp , müziğe karışıyorum,
sadece müziğe değil duyguya , düşünceye , dışarıdaki karlara , en çok
hayata karışıyorum aslında ...
...
Bir ara saate bakıyorum 03.00 ... Dışarı çıktığımızda kar topu oynayacağız
sözleri var bana ! Saat kaç olursa olsun oynayacağız ! 7 yaşındaki
Şara ' nın laftan anlamaz bir yanını görecekler yoksa ! Bana söz verdiler ...
Bu yüzden geldim ben ...
...
Nesli ' nin haşlanmış yumurta turşusuyla tanışmam o gece oluyor ,
saat 04.00 gibi ... Pek tatlı bir tanışma olduğu söylenemez ...
Vücuduma , alnıma mesela dövmeyle ismini yazdıracak kadar çok
sevmediğimden eminim en azından ... Ya da onunla kar topu oynamak
isteyecek kadar ... Aslında o geceden sonra Obama bile destek çıksa
haşlanmış yumurta turşusuna boş ... Beni 5 yıllığına Amerika ' ya gönderip
eğitim masraflarımı üstlense bile " gözüme girmek " için ona bile yokum ...
Haşlanmış yumurta turşusu öyle bir durumda ... Var eden kimseyi
öyle bir yere düşürmesin ...Başka bir insan takviminin konusu bu ...
Dilek ile eğer arkadaşlığımız devam ederse ; ilk tatsızlığımız yine bu gece oluyor
...Benim yakın çevremdeki birini , onu kırmaktan çekindiğim kılıfımı biraz olsun
ilk kez bu gece kontrollü bir şekilde çıkarma girişimim yine bu gece...
Süleyman ' a ettiğim dua -beddua karışımı şeyden utanıp , Var edenden af
dileyip , gecenin sonunda işletme boşaldığında , evimin mutfağını toplar
gibi toplarken Süleyman yüzünde " noluyo burda " ifadesiyle gelip
" Şara napıyosun ??? " demesi ve benim ; " Burası benim ... Yardım
ediyorum ... " dememle Süleyman ' ın gülümseyip , susup , uzaklaşması
ve sesin ;
ŞARA , SAATLER ÖNCE BEDDUA ETTİĞİN BİRİNE ŞİMDİ YARDIM EDİYORSUN!
demesi yine bu gece oluyor ...
Gecenin sonunda Nesli ' nin evine yalnız , üstünde " mutlu yıllar " yazan mor
balonum, sırtçantamın içindeki ingilizce kelimelerin arasında , sahneye çıkan
C. ' nin hediyesi olan neredeyse boş parfüm şişesiyle ve botlarımla eve
dönerken ses ;
ŞARA YOLA HEP KALABALIK ÇIKARSIN , EVE HEP YALNIZ DÖNERSİN
KENDİNİ HAZIRLA !
diyor...
Virgülüne kadar anlıyorum ...
Üstelik yapayda değil !
Bizzat gerçeğini anlıyorum ...
Fakat kendini hazırla kısmına pek anlam veremiyorum ...
Fakat bana " gösterileceğinden " eminim bu yüzden irdelemiyorum...
Elimde mor balonumla Nesli ' nin evine geliyorum ...
Saat 04.53 ...
Anahtarım var ...
Kapıyı açıyorum...
Üstümü değiştiriyorum ...
Silmekle uğraşacağım bir makyaj yok yüzümde ...
Yüzümü yıkıyorum ...
Hayret acıkmışım ...
Bir şeyler atıştırıyorum ...
Ve yazmaya başlıyorum ...
Nesli ' nin evinde , oturma odasında kırmızı köşe takımının üzerindeyim...
Sol tarafımda camlı bölüm kalıyor ...
Her yer hala ışıl ışıl ...
...
...
...
İçimde " HUZUR " var ...
İçimde " MUTLULUK " var ...
...
Mor balon yanımda ben yazarken ...
Zaman geçiyor ...
Bi ara o " CENNET SESSİZLİĞİNDE " mor balonla birlikte sabah ezanını
dinliyoruz ...
Yazmayı bırakıyorum ...
Sağ elim bırakıyor ...
Kulağım " ezanı duymak istiyor " ...
Vücudumda "onu dinlemekten başka hiç bir şeyle ilgilenmek istemiyor " ...
Üstünde "mutlu yıllar " yazan mor balonla birlikte Nesli ' nin evinde ,
cennet sessizliğinde sabah ezanını dinliyoruz ...
İçimde ;
" İnsan aklın eksikliğini duyabileceği hiç bir şey kalmıyor "
Sıra bizde : Nesli gri bir elbise giyiyor . Hasretin koca poposuyla deneyip
büyüttüğü gri elbise . Ne zamandır bu elbiseyi özel bir günde giymek istiyordu
kısmet bu güneymiş. Altına siyah geometrik şekilleri olan bir çorap , altına
topuklu ayakkabı , saç , makyaj hepsi tastamam .
Dilek siyah , düz hepimizin ayılıp bayıldığı sıfır kol , harika modern çizgilere
sahip etek boyu dizlerinin üzerinde bir elbise giyiyor altına siyah çorap.
Ben , Nesli ' nin benim içi ayırdığı alternatifler arasında , hep çok üşüyüp
evin içinde bile eşofmanın altına 3 kat içlik giyen bi tip olduğum için önü ve
arkasında geleneksel motifler olan zemini siyah motifleri beyaz olduğu (beni
yansıttığı söylenemez ) , ve en çok ta kolları uzun ve elbise kalın olduğu
için ve beni soğuttan koruyacağını düşündüğüm için ilk alternatif üstümde
kalıyor diğerleri gözüme o kadar ince görünüyor ki eğer onlardan birini
giyersem içime 135 kat içlik giymem gerekeceğini düşünüyorum .
Saçıma bir şey yapmıyorum ruh halime göre dağıtacağım ya da toplayacağım.
Makyaj konusunda hiç yapmamakla biraz yapmak arasında kararsız kalıyorum
şimdilik kalsın ...
Dilek 'in makyajını Sinem yapıyor , eyeliner , rimel , ruj , ... Dilek
her zaman gördüğümden oldukça farklı görünüyor ... Dilek ' te bu gece Nesli'de
kalacak ya Nesli ' nin yanına yada benim yanıma sırnaşacak ...
...
Yemek için hazırız , sofra zaten hazırdı biz de hazırız şimdi ...
Masaya oturuyoruz , yemek yiyoruz , sohbet ediyoruz , kendimle dalga
geçiyorum, onlarla dalga geçiyorum, aslında masada " HAYATTA "
var. Hayatla dalga geçiyoruz , şakalaşıyoruz ; ağzına "içinde karadutta
olması gereken salatadan" uzatıyorum , deniyor ... Hayat yeniliklere açık
galiba ağzının tadını da biliyor keşke karadutta olsaymış bunda diyor.
Benim ağzım açık kalıyor ismi "içinde karadutta olması gereken salata "
diyorum , gülüyoruz biraz daha istiyor ellerimle bir kaç çatal "içinde
karadutta olması gereken salatadan yediriyorum HAYATA " ...
Mutluyum :) Mutluyuz :) Hayat mutluluğumuza ortak olmaya geliyor :))
İNSAN KENDİ DEĞERİNİ BİLİP BUNA GÖRE YAŞADIĞINDA :
MUTLULUK SENİ MUTFAKTA , ZAZ JE VEUX DİNLERKEN BULUYOR !
KENDİ TARZINDA SALATA YAPARKEN BULUYOR !
SABAH 06.00 DA YAZARKEN BULUYOR !
SİNEM İLE " HHHHIIIIAAAAAHHHHH " YAPARKEN BULUYOR !
KIRMIZI KÖŞE TAKIMINDA OTURMUŞ SESSİZLİKTE HEM YAZIP HEM DIŞARDAKİ
IŞIKLARI CAMIN ARKASINDAN İZLERKEN BULUYOR !
KLOZETTE ŞARKI SÖYLERKEN BULUYOR !
EĞER KENDİ DEĞERİNİ BİLİRSEN MUTLULUKTAN KAÇABİLECEĞİN HİÇ BİR
YER YOK Kİ !
ÜZERİNDE " MUTLU YILLAR " YAZAN MOR BİR BALONA BAKARKEN
BULUYOR !
AYNANIN KARŞISINA GEÇTİĞİNDE " BAŞKALARININ SANA BİÇTİĞİ
ELBİSELERİ ÇIKARIP ATAN BİR YÜZ " GÖRÜYORSAN MUTLULUK SANA
UÇARAK GELİYOR !
HİÇ BİR ENGELE YENİLMEDEN GELİYOR !
SABAHLARINA !
UYKULARINA !
AYAK TABANLARINA !
AVUÇ İÇLERİNE !
BİNDİĞİN MİNİBÜSE !
MARKETTEN GETİRDİĞİN POŞETİN İÇİNE !
AYAKKABILARININ İÇİNE !
MUTLULUK GÖZBEBEKLERİNİN İÇİNE GELİYOR !
YASTIKLARINA !
İÇTİĞİN SUYA !
KİTAPLARININ ARASINDAKİ SAYFALARA !
PRİZLERİN İÇİNE !
KOLTUKLARIN ALTINA !
MUTLULUKTAN KAÇABİLECEĞİN HİÇ BİR YER YOK !
ONUN GELMESİNİN TEK ŞARTI İSE ;
KENDİ DEĞERİNİ BİLİP ! HAYATINI BU DEĞERE UYGUN YAŞAMAK !
MUTLULUK !
BAŞKA HİÇ BİR ŞEY İSTEMİYOR !
MUTLULUKTAN KAÇABİLECEĞİN BİR YER YOK !
O HEP PEŞİNDE OLUYOR !
...
...
Masada ki tabaklar , kirli bardaklar " meyve tabağı faslına " yer açılsın diye
hızlıca toplanıyor . Meyve tabağı , diğer bardaklar , cips , su , yoğurt ,
salatalık bunlara yer açılıyor . Nesli kaçlık olduğunu bilmediğim bir şişe
getiriyor . Oturma odasında kırmızı köşe takımının hemen yanındaki masada
Nesli , Dilek ve ben varım. Sinem ve Zeliha , Sinemin odasında , benim bir
yanım hala kartopu oynamakta dışardaki neredeyse 30 cm karın içinde .
Meyve tabağı faslından sonra çıkıp çıkmayacağımızı düşünüyorum bahçeye.
...
Üst kattan fasıllar , şarkılar , kahkahalar geliyor ... Mutlu oldukları için
mutlu oluyorum ... Tanımıyorum kimler , isimleri ne ... Mutlu oldukları
için mutlu oluyorum ...
...
Nesli ' nin ara ara telefonu çalıyor , Nesli her seferinde Süleyman 'a gelemiyoruz
diyor ... Saat 22.00...
...
Dilek sıkıntılı bir boşanma süreci geçirdi yakın bir zamanda , fiziksel ayrılık
beraberinde " düşünsel ayrılığı " getirmedi malesef ...
Her konuşmada mutlaka kelimeler ayrıldığı eşinin yanına uğruyor sonra bize
geliyor ... Yadırgamıyorum gayet insani buluyorum ...
...
Nesli ve Dilek kaçlık olduğunu bilmediğim şişeden içiyor , müziğe eşlik ediyorlar
... Dilek ısrar ediyor " Şara sende iç lütfen bi kadeh ! "
Ses bana ; " ŞARA BU GECE HAYIR ! " diyor ... İçmek istemediğimi
söylüyorum masada ki bol baharatlı cipsi yoğurda batıra batıra yiyorum ...
Nesli ısrar etmiyor ... Bu kızın bu yönüne ölüyorum , bitiyorum ... Bir dayatma
yok iç yada içme ... Seçilen karara saygı var ... İçme ihtimalim düşünülerek
masaya benim için su ve alkol bardağı dolu olarak konulmuş ... Aynı masadayız
... Seçimlerimize saygımız var ... Dilek ısrarcı oluyor bu gün özel bi gün hadi
zaten evdeyiz " hadi bi kadeh " ... İçmiyorum ...
Canım istemiyor ... İçki içmeyen biri değilim ... İlk içkimle 24 yaşında tanıştım
... Sonrasında özel günlerde , yılbaşılarda , doğum günlerinde ...
" Hadi bu gün içmeye gidelim isteği hiç olmadı bende " ...
...
Ama yine Nesli ' de Hasret ' in de olduğu bir akşam masaya bir kadeh diye
oturup , kendi limitimin kat kat üzerinde içip , yetmeyip bir insanın
içebileceğinden çok çok fazla içip , daha gerisini hatırlamayıp , Nesli ve
Hasret ' ten duyulan rivayetlere göre boş meyve suyu kutularının bile içine
bakıp " votka yok mu ? " diye arıza çıkarmışlığım , gerisini hiç
hatırlamamışlığım , ertesi gün kusmuk içinde uyanmışlığım ki ( kızlar
temizleyerek başa çıkamamışlar ) , bu rezilliği kimse görmesin diye (gerçekten
çok utanmıştım ) kendi üstümü başımı temizlemeden , hala sarhoş
uyanmışlığım ( nasıl oluyor çözemedim ) , yastık kılıfını , çarşafı , yorganı
çıkarırken Sinem ' e yakalanmışlığım , kucağımda kusmuk dolu çarşaflar,
yastık kılıfıyla banyoya koşmuşluğum , çarşafları makineye kendimi duşakabine
atmışlığım , duş sırasında ( yine nasıl oluyor hala anlayabilmiş değilim )
duşakabinde uyuyakalmışlığım , gözümü açınca etrafı tanıyamayıp yaygarayı
basmak üzereyken duşakabini açıp etrafın tanıdık gelmesiyle sakinleşmişliğim ,
makineye atılan çarşafların, elbiselerin temizlenememişliği , ben nasıl
başardıysam 28 yıldır ne yediysem hepsini ve hatta yemediklerimi bile
çıkarma başarısına nail olmuşluğum , ertesi gün benim için hayati derecede
önem verdiğim İngilizce kursuna gidememişliğim , vicdan azabından
ölmüşlüğüm , yine aynı gün hiç bir şey yiyememişliğim , daha ertesi gün işe
gidememişliğim , lütfen geri çıkma diye yalvararak ağzıma attığım bir parça
ekmeği bile geri çıkarmışlığım , 2 gün domates çorbası dışında hiç bir şey
yiyememişliğim , 2 günün sonunda hastanelik olmaktan kıl payı dönmüşlüğüm,
ve Nesli ' nin evinin bir süre kusmuk kokmasına ( onca yapılan temizlik,
kokular , mumlar , vs rağmen ) neden olmuşluğum var ...
...
Yani öyle çok mesafeler yok aramızda ama bu gün , bu gece içmek
istemiyorum ... Dilek her ne kadar ısrar etse de ...
Nesli ' nin telefonu çalıyor , Süleyman gelin gerekirse ben bırakırım sizi diyor,
Dilek ; gidelim ne olacaklarında başarılı oluyor ... Ben gitmeyeceğim ,
ev modundayım hatta üstümde , elbisenin üstüne Nesli ' nin kışlık kazağını
giymişim o derece evdeyim ...
Sinem ve Zeliha oturma odasına geliyorlar ... Nasıl oluyor bilmiyorum ama
" bir haşlanmış yumurta turşusu " muhabbeti almış başını gidiyor !
Ve gerçek !
Sinem , Zeliha ve benim aramda ... Biz haşlanmış yumurta turşusunu
konuşurken bi ara Nesli ' nin evin adresini verdiğini duyar gibi oluyorum...
Dilek 'in gözleri parlıyor ; " Yaşasın dışarda olacağız " gibi bir şeyler
söylüyor ... Ben onların gidebileceğini evde kalmaya gönüllü olabileceğimi
söylüyorum ...
Ses bana diyor ki ;
" MUTLULUĞU İÇİNDE VAR ETMEYEN BİRİ , DIŞARIDA BEDENİNİ
BOŞUNA YORMASIN " !
Susuyorum ... Dilek 'in orada içten bir mutluluk yaşamayacağını biliyorum
en iyi ihtimalle 2 saat kendini kandıracağını sonra aynı kişi olacağını
düşünüyorum ...
Nesli ve Dilek " saçmalama tabi ki geleceksin " tadında bir şeyler
söylüyorlar ... Mutlu olmak için oraya gitmeme gerek olmadığını ben biliyorum...
Gitmek istemiyorum ... Aslında onlarında gitmesini ; kar ve bizim
toplumumuzun " eğlence anlayışı " sebebiyle istemiyorum fakat onlar birer
yetişkin ...
Dışardan bir sesle diyorum ki ;
" Allah ' ım Süleyman düşsün kafasını çarpsın , canı çok yanmasın ya da hiç
yanmasın ama bizim kızlarla ilgilenecek hali kalmasın , arasın ve gelmeyin "
desin ... Nesli gülüyor , bir saat sonra taksi gelecek ... Sinem ve Zeliha evde
kalacak ...
Yollar kapalı ... Taksinin eve ulaşıp ulaşamayacağı ulaşsa bile bizimkileri oraya
götürüp götüremeyeceği muallak ... Dilek sabırsızlanıyor , taksi gelemezse evde
kalırız ya da Nesli ' nin fikri değişir endişesiyle hazırlanmaya başlıyor hemen.
Ben gitmiyorum ...
Taki Nesli ' nin " belki dönüşte kar topu oynarız " cümlesine kadar .
Resmen kar topu oynamak YASAK ELMA , ben ADEM !
Ve ben dönüşte benimle kar topu oynamaları şartıyla onlarla çıkıyorum
hayalimde muhteşem büyüklükteki kar toplarını yaparken !
O kadar KAR TOPU ODAKLIYIM Kİ Nesli ' nin elbisesinin üzerine giydiğim
" bu ne yaaa tipi " kazağı üstümden çıkarmıyorum ! Hiç makyajım yok !
Saçlarım (aferin bana ) yağlı ! Boynumda artık vücudumdan bi parça
haline gelmiş siyah boyunluğum var . İçimdeki 3 kat içliğe 2 kat daha
ekliyorum ! Sapık olsaydım asla tercih etmeyeceğim bi tip olurdum diye
düşünüyorum , gülüyorum...
Nesli ve Dilek içliklerime dehşetle bakıyorlar ... Üşüyorum ama ben ...
Hep çok üşüyorum ...
Evden çıkarken Sinem elime biber gazı tutuşturuyor . Mantıklı . Sapıkların kar
topu oynayıp oynamadığını düşünüyorum.
Nesli ' nin boynuna da bir boyunluk alıyoruz hala anlamadığım bi şekilde
sadece yüzü ya da sadece kolları üşüyor onun. Apartmanın merdivenlerinden
inerken Süleyman ' a ettiğim acımasız dua-bedduayı geri alıyorum.
Allah ' ım başını çarpmasın , canıda yanmasın ...
Arasın gelmeyin desin bizde burada sabaha kadar hunharca kar topu oynayalım.
Apartmanın merdivenlerinden iniyoruz . Dilek aşmış bizim resmen 5 metre
önümüzde , apartman bahçe içinde bir yerde . Biz Nesli ile geriden geliyoruz.
Kar ...
Her yerde ...
O kadar da soğuk değilmiş ...
Bana sözleri var , yere eğiliyorum , kar topu yapıyorum Dilek 'in omzuna nişan
alıyorum. Kartopu Dilek 'in sol omzunda yerini alıyor ! Seviniyorum !
Eğiliyorum kar topu yapıyorum tekrar ! Nesli başına geleceği kestiriyor !
" Şara gelince ... " diyor .
Biri Çince bir şey mi söyledi :)
Çincem yok ki benim :)
Çat pat İngilizcem var :)
Bir tane daha !
Ve bir tane !
Bi daha !
Zaten kısa bir mesafe olan bahçe içini bitirip taksinin geleceği yolun karşısına
geçiyoruz fakat benim amansız kartoplarım onları çok seviyor ve onlarda
kaçacak delik arıyor ... Ben önümdeki bir arabanın üzerine " ŞARA "
yazıyorum parmağımda kalan karı yiyorum ...
Kar yağıyor ...
Gökyüzüne bakıp neden yaptığımı bilmeden TEŞEKKÜR EDİYORUM
gökyüzüne ... Birde Allah ' ım 500 yıl yaşamak gibi bir niyetim yok fakat
100 yıl yaşasam bile bu ruhu kaybetmeyeyim diye dua ediyorum ...
Nesli ve Dilek bahçe içindeki internet cafenin tentenesinin altına sığınmışlar
yağan kardan ve benim " onları çok seven kar toplarımdan " .
Aramızda yol var sadece , telefonla konuşuyorlar ... Ben onları hedef alıyorum...
Bi tane !
Bi tane !
Ve bitane !
Biri İspanyolca bi şey mi dedi :))
Benim İspanyolcam da yok ki :)) En azından şimdilik :))
Bi tane daha !
15 dakika bu şekilde geçiyor :) Hayır yorulmuyorum :) Belki onlar
onları çok seven kar toplarına hedef olmamak için yer değiştirmekten yorulmuş
olabilirler !
Tüh !
İspanyolcam olsa anlardım onları !
Ne demek istiyolar acaba bana :)))
Dışarıda bizden başka kimseyi görmüyorum ...
Ben hunharca saldırılarıma devam ederken yanımdan köpeğini gezdiren bir
hanım geçiyor ve ben o na da nişan alıyorum :) sonra acıyorum galiba
atmıyorum sadece iyi seneler diliyorum, o da aynı samimiyetle karşılık
veriyor ...
Dikkatimi tekrar Nesli ve Dilek ' e ateş etmeye veriyorum ki !
O da ne !
Yoklar !
Hedefler yerlerinde yok !
Onları beni bırakıp gidecek kadar bezdirip bezdirmediğimi düşünmek üzereyken
yaklaşık 3 metre aşağıda onları görüyorum...
Yanlarında açık renk bir araba ... Orta yaş üstü bir hanım , bir genş kız ve
orta yaş üstü bir bey var ... Ben hunhar kartopları yaptığım için konuşmanın
başına dahil olamıyorum ... Onlar konuşurken ben hedefe yaklaşmak için
ilerliyorum aramızda 1 metre kalıyor ...
Bir dakika yahu noluyor burada ... Yanlarına gittiğimde nasıl sığarız
konuşmaları geçiyor çünkü aracı kullanan kişi dışında onlar 3 ve biz 3 kişiyiz
aslında kartoplarımı da burada bırakmak istemiyorum ben belki orada kendime
yeni bir kaç hedef bulurum ...
Geceyi mutlaka dışarıda geçirelim isteyen Dilek , bizim yan apartmandan çıkan
aileyi görüyor ... Nereye gideceklerini öğreniyor bizim gideceğimiz güzergahtan
geçeceklerini öğrenince " Bizi de bırakır mısınız ? " diyor .
Ya gerçekten iyiler ya da arabanın arkasına ağırlık yapalım kayma oranını
azaltalım diye ayrıca birer seri katile benzemediğimiz için bizi araca alıyorlar :)
Aracın önüne orta yaş üstü beyefendi , bizim yaşlarımızda genç kızları , arka
koltuğa ben , Nesli , Dilek ve yemekle arasının iyi olduğunu düşündüğüm
hanımefendi biniyor... Eğer her şey yolunda ve normal giderse 15 dakikaya
oradayız ... Hanımefendiye " Eğlenmeye mi gidiyosunuz ? " diyorum
aslında 7 yaşındaki Şara soruyor ... Hanımefendi eşinin babasını ziyarete
gittiklerini , 87 yaşında olduğunu ve yalnız yaşadığını anlatıyor ...
Ön koltuktaki eşine bir şey söylerken ismini telaffuz ediyor , dikkatimi
çekiyor daha önce hiç duymamıştım ... EFRAHİM ...
Anlamını merak ediyorum , soruyorum ... Hiç merak etmedim diyor ,
ben ediyorum internetten bakıyoruz ... Birden fazla anlamı var...
EFRAHİM :
İbranice ' de verimlilik anlamına gelir .
Başka bir anlamı daha var Hz . Yusuf ' un ikinci oğlu . Orta Filistin ' de
yerleşen İsrail kabilesine adını verdiği söylenir .
Tora ' da adı geçen on iki İsrail kabilesinden biridir .
Menaşe kabilesi ile birlikte Yusuf Hanedanlığını oluştururlar .
Güzel bir anlamı olduğunu düşünüyorum ... Nihayet geliyoruz ... Arabadan
inerken mutlu yıllar diliyoruz . Burası bize uzak olmayan ve benimde bildiğim
bir yer fakat her yer o kadar karla kaplı ki Nesli ' ye bir kaç kez doğru
yerde olduğumuzdan emin misin diye sormak zorunda kalıyorum...
Yolun karşısına geçip işletmeye yürürken nihayet 45 ' liği seçiyorum ...
Kar yağmaya devam ediyor ...
Üşümüyorum :))) (Yaşasın içimdeki 5 kat çorap, tayt karışık içlikler )
Nesli , Dilek ve ben kol kolayız ... Ayağımda siyah, düz taban , kışlık kısa
botlarım var . Dilek ' te Nesli ' nin uzun botları var . Nesli ' de kısa önü
bağcıklı topuklu botlar var . Bizimkiler kaymıyor ama onun botları kayıyor
onu ortamıza alıyoruz yürümeye bu şekilde devam ediyoruz ...
Nasıl bir yere gideceğimizi kestirmeye çalışıyorum ... Süleyman ile bir kaç yıl
önce tanışmıştık fakat şimdi hafızamı zorlamam rağmen yüzünü hatırlamıyorum
hakkında bildiğim tek şey Nesli ve Dilek 'in eski iş arkadaşı olduğu ve şimdi
bu işletmeyi açmış olduğu ... Fiziki yapısını bir pasajın girişine benzettiğim
bir yere giriyoruz ; sadece cafe, bar, bistrolar var. Binanın içinde ilerliyoruz
bi ara inşaat halinde bi yerin önünden geçiyoruz ( abartma Şara , henüz inşaat
halindeyse bizi neden çağırsın ? Süleyman bizi yılbaşında inşaatta çalışmak için
çağırmamıştır her halde. ) İlerliyoruz , merdivenlerden çıkıyoruz . Dilek 'in
sabırsızlığı tavan 3 metre önümüzde yürüyor neredeyse , ben hala nasıl bir
yerle karşılaşacağımızı kestirmeye çalışıyorum...
Nihayet Dilek ' in 3 metre ileriden sesini duyuyorum. " İşte geldik , burası ! "
Etrafa bakınıyorum , ilk gördüğüm şey işletme değilde " bla bla ilçesi
güvercin severler yardımlaşma ve dayanışma derneği " simsiyah bir levha
üzerine bu yazılar yazılı !
!!!
!!!
!!!
Bayılma numarası yap Şara ! Üçümüzü ancak böyle kurtarabilirsin buraya
girmekten !!
Yok yok !
En iyisi kalp krizi geçirme taklidi yap !
Mantıklı !
Mantıklı değil !
Şimdi buralardan biri koşar gelir ben ilk yardım biliyorum diye
işte o zaman gerçekten kurtulusunuz !
Yok canım sadece sen kurtulursun !
Muhtemelen yaptıkları ilk yardım , kalp krizi taklidi yapan gayet sağlıklı seni
şuracıkta öldürür !!!
!!!
Allah ' ım bu kadar sakat bi yer görünüyor gözüme !
Engel olmalıydın onlara ! Bir kar topu sevdasına soluğu
" bla bla ilçesi güvercin severler yardımlaşma ve dayanışma derneği " ne
komşu olan bir yerde aldın !
Aferin Şara ! Aferin ! Kar toplarını güvercin severlere atarsın artık !
!!!
Levhada okuduklarım beynime değer değmez Dilek ' e en önde ve muhtemelen
güvercin severlere daha yakın olduğu için " GERİ DDDÖÖNNNN !!!! "
diye bağırmak istiyorum ...
Burada güvercin severler derneği varmış !
Güvercinleri bende seviyorum !
Yardımlaşmayı da !
Dayanışmaya bende varım !
Ama burayı sevmedim geri dönelim !
Diye bağırmak istiyorum ki !
Takip mesafemizdeki Dilek kapının önünde onu karşılayan bir adamla
tokalaşıyor !
Kendimi bıçaklama fikri nasıl olurdu acaba !
Süleyman bu olmalı !
Düşmüş , kafasını çarpmış bir hali yok !
Olmaz tabi geri almıştım çünkü dua-bedduamı !
Onlar sohbet ederken Nesli ve ben yanlarına varmış oluyoruz ... Dilek ile
tokalaşıyor ... Nesli ile tokalaşıyor ... Biz tanıştırılıyoruz çünkü o da benim
yüzümü unutmuş doğal olarak ...
Benimle tokalaşıyor ... Haline tavrına bakıyorum , gözlerindeki ifadeyi görmek
istiyorum ... Ben farkında olmadan buldum hayatta " bakışa bakmayı"
neye baktığından ziyade ona nasıl baktığına " bir çift karanlık gözün
ellerime , saçlarıma , gözlerime değmesinden sonra öğrendim " ...
Çünkü hayatta çok az insan sözlerinde gizlediği şeyi gözlerinde bakışlarında
gizleyemiyor ... Karanlık bir odada göz yaşı akıttıktan sonra öğrendim...
Süleyman ' ın gözlerindeki ifadeden rahatsızlık duymadım...
İçimde ki yandaki bla bla ilçesi güvercin severlerle bi ilgisi olup olmadığını
sorma isteğimi bastırıyorum :) Nihayet işletmenin ismini görebildim...
İçeri giriyoruz 15 masa var belki , küçük , şirin bir yere benziyor ... Süleyman
bizi bar kısmının hemen yanında ki masaya oturtuyor . Nesli ve Dilek yanyana
oturuyorlar yüzleri cam kaplı yere dönük ben karşılarına oturuyorum
yüzüm bar kısmına dönük ...
Etrafı inceliyorum , biraz önce girdiğimiz kapı solumda kalıyor , kapının hemen
üzerinde büyük bir duvar saati var . Saati o zaman fark ediyorum 23.45 !
İncelemeye devam ediyorum ... Sahne solunda Atatürk resmi var mutlu
oluyorum ! Atatürk ' ü görmek hep mutlu etmiştir beni ! Sahnenin arka
tarafında sahne alacak kişinin ismi yazıyor afilli ışıklarla ... Tanıdığım biri
değil ... Balonlar her yerde ! Rengarenk ! Gülümsüyorum !
Konfetiler var masamızda şapkalar ! Maskeler !
Yılbaşı için süs adına her ne varsa düşünülmüş , alınmış .Masamızın yanındaki
mavi renkli üzerinde " mutlu yıllar " yazan balonun elinden tutup yanımdaki
boş sandalyeye oturtuyorum , uslu durmasını tembihliyorum ...
O sırada Süleyman siparişlerimizi almak için yanımıza geliyor . Ben :
" Süleyman bu balonu almak istiyorum " diyorum ... Gülüyor...
Alabilirsin diyor ... Evde tıka basa yedik ... " Meyve tabağı faslı" bile
yapıldı . Nesli , Dilek ve Süleyman kafa kafaya vermişler bir şeyler
konuşuyorlar ... Gürültü var duyamıyorum onları ... Sanırım Süleyman
masaya ana yemek göndermek istiyor bizimkiler yemek yediğimizi
anlatmaya çalışıyor , gerek olmadığını söylüyorlar ...
Süleyman ayrılıyor bir daha ki gelişi mezelerle oluyor ... Sahnenin hemen
yanında kalabalık bir grup var , şarkıları söyleyen bu grubun içinde ve ayağı
alçıda ... Alçı keyfini hiç kaçırmamış gayet mutlu , mesut , neşe dolu
görünüyor . Kafası kopsa sadece gövdesiyle şarkı söylemeye devam edecek
bir hali var ... Şarkı söylemeyi gerçekten sevdiğini düşünüyorum ...
Işıklar , sesler , insanlar ... 15 masadan 6 7 tanesi dolu ...
15 dk sonra 2016 ' ya ışıklar , konfetiler , Nesli ' nin elbisesinin üzerine giydiğim
siyah kışlık kazak ve " bu ne yaa tipimle " ve sevdiğim insanlarla birlikte
giriyorum ... Sevdiğim insanlara şükrediyorum ...
...
İlk yarım saat bu şekilde etrafı inceleyerek geçiyor sonrasında ; bildiğim ,
bilmediğim bir sürü müziğe bırakarak geçiyor ... Bi insan bilmeden
nasıl yapar ? :)) Yapıyorum :) halay , üçayak ( bunda pek iddialı değilim),
ankara havası , kol bastı , misket , mezdeke ( eh bunda daha iyi olduğum
söylenebilir ) . Aslında mezdeke ve halay dışında hhiiçç birini bilmediğime
yemin edebilirim , ama gayet biliyomuşum gibi :))
Dilek ve ben kaptırmışız kendimizi , bi ara kimse kalmıyor ben sahnedeki
kişiye Nesli ' yi anons ettiriyorum !
Gelmiyor tabi ki ! Hiç gelmedi ki ! Düğünlerde az mı anons ettirdim !
Hep bi bahanesi vardı ! Yine war !
Dilek ve ben oynuyoruz ama nasıl içten , nasıl keyifli ! Sadece kendimizle ,
müzikle ve ayağı sargıda olan kişinin masanında bir kaç kız var , onlarla
birlikte , tanımıyoruz bir birimizi ama müzikte iyilik gibi işte sınırı , engeli
yok uyum sağlıyoruz birbirimize . Hiç durmuyoruz belki yarım saat :)
O kadar yoruluyorum ki 10 dk ara verip dinlenip su içip tekrar devam ediyorum.
Dilek ilk etapta biraz çekingen kalıyor sonra birlikte aşıyoruz ...
Mezdekenin dibine vuruyoruz ...
Tekrar dinlenmek için masaya dönüyorum o 10 dk lık arada masada otururken
ben tam başımı yana çevirdiğim sırada Nesli elindeki sigarayla yanımdaki
sandalyede uslu uslu oturan üzerinde " mutlu yıllar " yazan mavi balonumu
patlatıyor ... Ben sesemi bakacağım o na mı bakacağım bilmez şaşkın bir
ifadeyle olanı anlamaya çalışırken Nesli kahkaha atıyor !
Çok güzell galiba kadehler etkisini göstermeye başladı ! Umarım onu sırtımda
taşımaya gerek kalmaz !
Çok pis bi bakış fırlatıyorum suratına ! " KELEBEK " diyorum !
Ses tellerimi bırakıp ciğerimden çıkardığım bir ses vurgusuyla
" KELEBEEKKK " !!!!
Etrafa bakıyorum camlı kısma yakın olan yerde tonla balon var , oraya
gidip loş ışıkta rengini seçemediğim bir tanesini kapıp masaya getiriyorum
patlayan balonun oturduğu sandalyeye oturtuyorum onu bu kez daha korunaklı
olacak şekilde ...
Ancak o zaman fark ediyorum balonun " MOR " olduğunu !
Mor benim en sevdiğim renk " mor ve tonları " !
Ben balona şaşkın bakarken , ses bana diyor ki ;
SENİ MUTLU EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜP HAYATINA ALDIĞIN ŞEY , SEN
İSTEMESEN DE HAYATINDAN GÖNDERİLİR !!!
YERİNE DOĞRU VE SENİ GERÇEKTEN MUTLU EDECEK ŞEY , SEN İSTEMESEN DE
GELİR !
...
Mor balonla Nesli ' nin uzanma mesafesini açıp , müziğe karışıyorum,
sadece müziğe değil duyguya , düşünceye , dışarıdaki karlara , en çok
hayata karışıyorum aslında ...
...
Bir ara saate bakıyorum 03.00 ... Dışarı çıktığımızda kar topu oynayacağız
sözleri var bana ! Saat kaç olursa olsun oynayacağız ! 7 yaşındaki
Şara ' nın laftan anlamaz bir yanını görecekler yoksa ! Bana söz verdiler ...
Bu yüzden geldim ben ...
...
Nesli ' nin haşlanmış yumurta turşusuyla tanışmam o gece oluyor ,
saat 04.00 gibi ... Pek tatlı bir tanışma olduğu söylenemez ...
Vücuduma , alnıma mesela dövmeyle ismini yazdıracak kadar çok
sevmediğimden eminim en azından ... Ya da onunla kar topu oynamak
isteyecek kadar ... Aslında o geceden sonra Obama bile destek çıksa
haşlanmış yumurta turşusuna boş ... Beni 5 yıllığına Amerika ' ya gönderip
eğitim masraflarımı üstlense bile " gözüme girmek " için ona bile yokum ...
Haşlanmış yumurta turşusu öyle bir durumda ... Var eden kimseyi
öyle bir yere düşürmesin ...Başka bir insan takviminin konusu bu ...
Dilek ile eğer arkadaşlığımız devam ederse ; ilk tatsızlığımız yine bu gece oluyor
...Benim yakın çevremdeki birini , onu kırmaktan çekindiğim kılıfımı biraz olsun
ilk kez bu gece kontrollü bir şekilde çıkarma girişimim yine bu gece...
Süleyman ' a ettiğim dua -beddua karışımı şeyden utanıp , Var edenden af
dileyip , gecenin sonunda işletme boşaldığında , evimin mutfağını toplar
gibi toplarken Süleyman yüzünde " noluyo burda " ifadesiyle gelip
" Şara napıyosun ??? " demesi ve benim ; " Burası benim ... Yardım
ediyorum ... " dememle Süleyman ' ın gülümseyip , susup , uzaklaşması
ve sesin ;
ŞARA , SAATLER ÖNCE BEDDUA ETTİĞİN BİRİNE ŞİMDİ YARDIM EDİYORSUN!
demesi yine bu gece oluyor ...
Gecenin sonunda Nesli ' nin evine yalnız , üstünde " mutlu yıllar " yazan mor
balonum, sırtçantamın içindeki ingilizce kelimelerin arasında , sahneye çıkan
C. ' nin hediyesi olan neredeyse boş parfüm şişesiyle ve botlarımla eve
dönerken ses ;
ŞARA YOLA HEP KALABALIK ÇIKARSIN , EVE HEP YALNIZ DÖNERSİN
KENDİNİ HAZIRLA !
diyor...
Virgülüne kadar anlıyorum ...
Üstelik yapayda değil !
Bizzat gerçeğini anlıyorum ...
Fakat kendini hazırla kısmına pek anlam veremiyorum ...
Fakat bana " gösterileceğinden " eminim bu yüzden irdelemiyorum...
Elimde mor balonumla Nesli ' nin evine geliyorum ...
Saat 04.53 ...
Anahtarım var ...
Kapıyı açıyorum...
Üstümü değiştiriyorum ...
Silmekle uğraşacağım bir makyaj yok yüzümde ...
Yüzümü yıkıyorum ...
Hayret acıkmışım ...
Bir şeyler atıştırıyorum ...
Ve yazmaya başlıyorum ...
Nesli ' nin evinde , oturma odasında kırmızı köşe takımının üzerindeyim...
Sol tarafımda camlı bölüm kalıyor ...
Her yer hala ışıl ışıl ...
...
...
...
İçimde " HUZUR " var ...
İçimde " MUTLULUK " var ...
...
Mor balon yanımda ben yazarken ...
Zaman geçiyor ...
Bi ara o " CENNET SESSİZLİĞİNDE " mor balonla birlikte sabah ezanını
dinliyoruz ...
Yazmayı bırakıyorum ...
Sağ elim bırakıyor ...
Kulağım " ezanı duymak istiyor " ...
Vücudumda "onu dinlemekten başka hiç bir şeyle ilgilenmek istemiyor " ...
Üstünde "mutlu yıllar " yazan mor balonla birlikte Nesli ' nin evinde ,
cennet sessizliğinde sabah ezanını dinliyoruz ...
İçimde ;
" İnsan aklın eksikliğini duyabileceği hiç bir şey kalmıyor "
Bu ; yazıyı okumakla anlanabilecek bir şey değil ...
Duymakla da ...
Görmekle de ...
Söylemekle de anlatılabilecek bir şey değil ...
İnsansın ...
Dünyadasın ...
Ve bir insanın duyabileceği hiç bir eksikliği hissetmiyorsun ...
Hiç birini ...
Hiç birini ...
Hiç birini ...
Bu ancak ;
" YAŞANABİLECEK " bir şey ...
Yaşıyorum ...
Ezan bittiğinde camdan dışarıyı izliyorum...
Apartmanın içinde bulunduğu bahçeye , ağaçlar , yollar , pencerelerin kenarları
, camların tenteneleri , her yer , her şey kar altında ...
Hala renkli ...
Ya da bana öyle geliyor ...
Sonradan düşündüğüm oldu acaba "GÖZ" bana bu sırada mı verildi ...
Yazmaya devam ediyorum ...
Etmek istiyorum ...
Sağ bileğim çok yoruldu aslında ...
Durmak istiyor ...
Yazma isteğim durmuyor ...
Duramıyor ...
Saat sabah 07.00 oluyor ...
Hava aydınlanıyor ...
Tekrar acıkıyorum ...
Dünden kalan yayla çorbası var , çorbayı ısıtıyorum , yemek odası takımına
ait olan sandalyelerden birini camlı bölmenin bulunduğu yere çekip 2 tane
battaniyeye sarılıyorum kolum dışarıda kalacak şekilde ...
Kalem ve kağıt yanımda ...
Hem bir kaç kaşık bol naneli sıcak yayla çorbası içip hem de yazmaya devam
ediyorum .( Sonrasında eğer yalnız yemek yiyorsam bu yazma isteği eşlik
eder oluyor bana , birlikte hem yemek yiyoruz hem yazıyoruz , ara ara oluyor)
...
Ben ve yazma isteğim çorbayı yudumlarken kuşlar geliyor camın kenarına...
Uyanmışlar ...
Her yerde kar var ...
Yemek bulamamış olmalılar ...
Çorbayı kenara bırakıp bir çay bardağı bulgur alıyorum mutfaktan ...
Camlı bölümün dış kısmına mermerin üzerine döküyorum bulguru ...
Sabah 07.30 ...
Kuşlarla kahvaltı yapıyoruz...
Bizim bedenlerimizi cam ayırıyor sadece ...
Varlıklarımız birlikte kahvaltı yapıyor ...
...
...
Bana verilen beden çorba yiyor ...
Onlara verilen beden bulgur yiyor ...
Birlikte doyuyoruz ...
...
Yazıyı bitirip yatmak istiyorum ...
Saat 08.00 ' e geliyor ...
Ama sağ elim yazma isteğim ile yarıştığında geride kalıyor ...
Birde : " Şara gerçekten yeter artık " diyor ...
Sesini duyuyorum ...
Duruyorum ...
İstemeye istemeye ...
Sol elimle yazmayı mı denesem ...
Bu gibi durumlar söz konusu olduğunda sol elimle devam ederim diye
düşünüyorum ...
Fakat şimdi değil ...
1 OCAK 2016 CUMA SABAH 08.00
SESİN BANA O GÜN KUŞLARLA KAHVALTI SONRASI SÖYLEDİĞİ SON ŞEY :
ŞARA , BAŞININ ÜSTÜNDE GÖKTE ,
TROPOSFER !
STRATOSFER !
MEZOSFER !
TERMOSFER !
EKZOSFER ! İN YUKARISINDA !
DAHA YUKARIDA !
DAHA YÜKSEKTE !
İNSAN YANININ AKLININ ALGILAYABİLECEĞİNDEN ÇOK DAHA YÜKSEKTE !
AMA SANA HİÇ UZAKTA OLMAYAN !
BİR ELEK VAR !!!
HAYATINDA KİM GİDECEK !
KİM KALACAK !
BU ELEK KARAR VERECEK !
HER ŞEYE SEN YÖN VERİYOR GÖRÜNECEKSİN !
HİÇ BİR ŞEYE SEN YÖN VERMEYECEKSİN !
NİHAYETİNDE !
SEN KARAR VERMEYECEKSİN ELEK ELEYECEK !
KALMASI GEREKEN KALACAK !
GİTMESİ GEREKEN GİDECEK !
Eleğin varlığına şükrediyorum ...
...
...
...
2 gün sonra bir telefon görüşmesi :)
- Memet nasılsın ?
- İyiyim Şara sen nasılsn ?
- iyiyim Memet teşekkür ederim ... Memet zamanın var mı ?
Kartopu oynayalım ?
- ????? !!!!! ????? ( sessizlik )
- Eğer benimle oynamazsan dolmuştan iner inmez durakta ilk gördüğüm
kişiye sormak zorunda kalacağım Memet ( Blöf yapmıyorum çok ciddiyim).
- Peki Şara peki (Allah ' ım bu kızla tanıştığımız gün benim bi yerde işim
falan çıksaydı ! Olmasaydı o tanışma ! Yaşım 36 ne işim var benim kar topuyla)
- Yarım saat sonra bla bla cafenin bahçesinde olacağım !!!
...
...
...
Yarım saat sonra ...
Bla bla cafenin bahçesi ...
Berem yanımda ...
Eldivenlerim yanımda ...
7 yaşındaki Şara' nın gözlerinden ışıklar fışkırıyor !!!
...
Memet önce biraz söyleniyor sonra havaya giriyor ...
Tam 40 dakika boyunca hunharca kar topu oynanıyor !
Bla bla cafenin bahçesi yetmiyor !
Oyun yola , tanımadığımız insanlara , arabalara , gökyüzüne, yeryüzüne
bla bla cafenin görevlilerine , ağaçlara , havaya karışıyor !!!
Ancak artık kar topu yapamayacak kadar çok yorulduğumda durabiliyorum !
...
Eve gittiğimde iç içe giydiğim kazaklarımın arasından ( fiziken vallahi mümkün
değil ) , çoraplarımdan , boynumdan karlar çıkıyor ...
...
7 yaşında ki Şara gayet mutlu mesut :)
Keyfine göz kırpıyorum karları temizlerken :))
...OCAK 2016...
...ŞARA...
Duymakla da ...
Görmekle de ...
Söylemekle de anlatılabilecek bir şey değil ...
İnsansın ...
Dünyadasın ...
Ve bir insanın duyabileceği hiç bir eksikliği hissetmiyorsun ...
Hiç birini ...
Hiç birini ...
Hiç birini ...
Bu ancak ;
" YAŞANABİLECEK " bir şey ...
Yaşıyorum ...
Ezan bittiğinde camdan dışarıyı izliyorum...
Apartmanın içinde bulunduğu bahçeye , ağaçlar , yollar , pencerelerin kenarları
, camların tenteneleri , her yer , her şey kar altında ...
Hala renkli ...
Ya da bana öyle geliyor ...
Sonradan düşündüğüm oldu acaba "GÖZ" bana bu sırada mı verildi ...
Yazmaya devam ediyorum ...
Etmek istiyorum ...
Sağ bileğim çok yoruldu aslında ...
Durmak istiyor ...
Yazma isteğim durmuyor ...
Duramıyor ...
Saat sabah 07.00 oluyor ...
Hava aydınlanıyor ...
Tekrar acıkıyorum ...
Dünden kalan yayla çorbası var , çorbayı ısıtıyorum , yemek odası takımına
ait olan sandalyelerden birini camlı bölmenin bulunduğu yere çekip 2 tane
battaniyeye sarılıyorum kolum dışarıda kalacak şekilde ...
Kalem ve kağıt yanımda ...
Hem bir kaç kaşık bol naneli sıcak yayla çorbası içip hem de yazmaya devam
ediyorum .( Sonrasında eğer yalnız yemek yiyorsam bu yazma isteği eşlik
eder oluyor bana , birlikte hem yemek yiyoruz hem yazıyoruz , ara ara oluyor)
...
Ben ve yazma isteğim çorbayı yudumlarken kuşlar geliyor camın kenarına...
Uyanmışlar ...
Her yerde kar var ...
Yemek bulamamış olmalılar ...
Çorbayı kenara bırakıp bir çay bardağı bulgur alıyorum mutfaktan ...
Camlı bölümün dış kısmına mermerin üzerine döküyorum bulguru ...
Sabah 07.30 ...
Kuşlarla kahvaltı yapıyoruz...
Bizim bedenlerimizi cam ayırıyor sadece ...
Varlıklarımız birlikte kahvaltı yapıyor ...
...
...
Bana verilen beden çorba yiyor ...
Onlara verilen beden bulgur yiyor ...
Birlikte doyuyoruz ...
...
Yazıyı bitirip yatmak istiyorum ...
Saat 08.00 ' e geliyor ...
Ama sağ elim yazma isteğim ile yarıştığında geride kalıyor ...
Birde : " Şara gerçekten yeter artık " diyor ...
Sesini duyuyorum ...
Duruyorum ...
İstemeye istemeye ...
Sol elimle yazmayı mı denesem ...
Bu gibi durumlar söz konusu olduğunda sol elimle devam ederim diye
düşünüyorum ...
Fakat şimdi değil ...
1 OCAK 2016 CUMA SABAH 08.00
SESİN BANA O GÜN KUŞLARLA KAHVALTI SONRASI SÖYLEDİĞİ SON ŞEY :
ŞARA , BAŞININ ÜSTÜNDE GÖKTE ,
TROPOSFER !
STRATOSFER !
MEZOSFER !
TERMOSFER !
EKZOSFER ! İN YUKARISINDA !
DAHA YUKARIDA !
DAHA YÜKSEKTE !
İNSAN YANININ AKLININ ALGILAYABİLECEĞİNDEN ÇOK DAHA YÜKSEKTE !
AMA SANA HİÇ UZAKTA OLMAYAN !
BİR ELEK VAR !!!
HAYATINDA KİM GİDECEK !
KİM KALACAK !
BU ELEK KARAR VERECEK !
HER ŞEYE SEN YÖN VERİYOR GÖRÜNECEKSİN !
HİÇ BİR ŞEYE SEN YÖN VERMEYECEKSİN !
NİHAYETİNDE !
SEN KARAR VERMEYECEKSİN ELEK ELEYECEK !
KALMASI GEREKEN KALACAK !
GİTMESİ GEREKEN GİDECEK !
Eleğin varlığına şükrediyorum ...
...
...
...
2 gün sonra bir telefon görüşmesi :)
- Memet nasılsın ?
- İyiyim Şara sen nasılsn ?
- iyiyim Memet teşekkür ederim ... Memet zamanın var mı ?
Kartopu oynayalım ?
- ????? !!!!! ????? ( sessizlik )
- Eğer benimle oynamazsan dolmuştan iner inmez durakta ilk gördüğüm
kişiye sormak zorunda kalacağım Memet ( Blöf yapmıyorum çok ciddiyim).
- Peki Şara peki (Allah ' ım bu kızla tanıştığımız gün benim bi yerde işim
falan çıksaydı ! Olmasaydı o tanışma ! Yaşım 36 ne işim var benim kar topuyla)
- Yarım saat sonra bla bla cafenin bahçesinde olacağım !!!
...
...
...
Yarım saat sonra ...
Bla bla cafenin bahçesi ...
Berem yanımda ...
Eldivenlerim yanımda ...
7 yaşındaki Şara' nın gözlerinden ışıklar fışkırıyor !!!
...
Memet önce biraz söyleniyor sonra havaya giriyor ...
Tam 40 dakika boyunca hunharca kar topu oynanıyor !
Bla bla cafenin bahçesi yetmiyor !
Oyun yola , tanımadığımız insanlara , arabalara , gökyüzüne, yeryüzüne
bla bla cafenin görevlilerine , ağaçlara , havaya karışıyor !!!
Ancak artık kar topu yapamayacak kadar çok yorulduğumda durabiliyorum !
...
Eve gittiğimde iç içe giydiğim kazaklarımın arasından ( fiziken vallahi mümkün
değil ) , çoraplarımdan , boynumdan karlar çıkıyor ...
...
7 yaşında ki Şara gayet mutlu mesut :)
Keyfine göz kırpıyorum karları temizlerken :))
...OCAK 2016...
...ŞARA...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder