25 Nisan 2016 Pazartesi

" 31 ARALIK 2015 PERŞEMBE "

                                                                                            01.01.2016 05.00 İSTANBUL
                                                                            ŞARA A. ARŞ 





10 Saat öncesi ...


Nesli ' nin evindeyiz  ...


Dışarıda yerleri tutmuş kar var ... Aklım kar topu oynamakta ... 

Nesli ' ye sırnaşmışlığım var kar topu oynamak için ikna etmeye çalışıyorum...

İstemiyor ...

Yalvarıyorum  yine istemiyor  ... Markete gideceğiz belki onu apartman girişinin

merdivenlerinden yuvarlarım oda mecburen ;

Eeee yetti bee   !  Deyip bir kaç kar topu fırlatır böylece amacıma ulaşmış 

olurum   !

Dışarı çıkıyoruz ... 

Offf kıyamıyorum onu merdivenlerden yuvarlamaya   !

Merdivenleri iniyoruz ben bir kaç kar topu sallıyorum :))

Mızıkçılık yapıyor sonra oynarız , dönüşte oynarız diyor bariz yalancı :)

Benim ruhum 7 yaşında , beynim değil ki :)) Elimizde market poşetleri varken

nasıl kartopu oynayacağız ! Ben bir tane daha atıyorum sırtına geliyor !

Belki bir kaç tane daha atarsam ya da kafasına falan nişan alırsam 

amacıma ulaşacağımı düşünüyorum tekrar :))

Kafasına yakın bir noktaya atarak devamının geleceğinin sinyalini 

veriyorum :))

Offff  gerçekten oynamak istemiyor    :((

Sonra barış ilan edip koluna giriyorum , belki gecenin ilerleyen saatlerinde 

şansımı tekrar denerim ...

Yürüdüğümüz kaldırımın kenarlarında sıra sıra park etmiş araçlar var.

Üzerlerine ismimi yazıyorum :)



...



Gölgesi ismimin yazılı olduğu karlara düşüyor o buna bakarken ensesinden 

tutup yüzünü kara bastırsam kar topu oynama hakkındaki fikri değişir mi 

acaba ?

Düşüncemi bilseydi ne tepki vereceğini düşünüyorum , gülüyorum ...

Tekrar kol kola girip markete yürümeye devam ediyoruz.




... 





 Markete gidildi , alışveriş yapıldı , pijamalar giyildi .

Evde , ben , Nesli , Sinem , Sinem 'in arkadaşı Zeliha var .

Yılbaşı planı  1 ay öncesinden yapıldı . Önce dışarıda eve yakın bir yer 

konuşuldu fakat sonra    " bazı gerçeklerle "  yüzleşildi . Öncelikle herkes

kendi bütçesinden yılbaşı için bir miktar ayırdı en azından buda konuşma da

geçen konular arasındaydı fakat içimizde  bir  "  erkek  "  yoktu . Bindiğin 

minibüste , gittiğin hastanede bile salça olmaya çalışan çok değerli kimselerle

örülü olduğu için çevre biz hep birlikte çıktığımızda istisnasız ;  güzel bir gece 

geçirmek için çıkılan gece ziyan olacaktı ... Bunun alkolü vardı ,

taksisi , güvenliği , vardı da  vardı ...

Ve biz evde karar kıldık ...

Ben , Nesli , Sinem , Sinem 'in arkadaşı Zeliha ve işten çıkıp bize gelmek 

üzere olan Dilek .

Elektrikli ızgara da ızgara yapılıyor , közlenmiş mantarlar , soğanlar , yeşil 

biberler bunlar hep Nesli ' nin öncülüğünde oluyor . 

Nesli uzaya gidecek olsa ;

elektrikli ızgara yanına alacağı ilk şey olmaya aday. Ben salata konusunda fena 

sayılmam , benden salata yapmamı istiyor . Yaparım diyorum ama bir şartla ;

"  Salatayı kendi tarzımda yapacağım "   :))

Yanılmıyorsam ağzından ;   S.........rrr  !  Yok yok    "  KELEBEK "   gibi bir şey 

çıkıyor , ağzını açar açmaz ...

Salatayı yapmaya koyuluyorum , telefonumdan her sabah gözümü açar açmaz 

dinlediğim ve bunun yetmeyip gün içinde bir kaç kez dinleme ihtiyacı 

hissettiğim , söylediği kelimelerin anlamını bilmediğim halde (  Fransızcam yok

en azından şimdilik yok :) ) nasıl benimsediğim, nasıl onunla bütün olduğum,

ve hatta abartıp parçanın sihirli olduğuna inandığım ZAZ ' dan  JE VEUX ' u 

açıyorum ...   "   Anlamanın nefes kadar kıymetli " olan biri için

bu parçanın sözlerini bilmeden , anlamadan nasıl sevebiliyorum ben bunu

hem hayret ediyorum salatayı yaparken hem dans ediyorum :)

Kendi tarzımda salatayı yaparken JE VEUX de yardım ediyor bana .





Sözlerini sonradan öğreniyorum neden bu kadar çok sevdiğimi o zaman 

anlıyorum ...

O zaman ...

Eğer nedenini bilmediğiniz şeyleri anlamsız yere bir neden olmadan seviyorsanız

sizin bilmediğiniz fakat   VAR EDENİN bildiği mutlak bir sebebi vardır .

Sebep aramayın sevin ... Belki ihtiyacınız vardır ... Belki tamamıyla sizi

anlatıyordur anlamadığınız kelimeler ...

...


Salatalık, domates, kıvırcık,yeşil biberleri özenle yıkıyorum, soyulması 

gerekenleri soyup salata kabağına koyuyorum o sırada Nesli  de mutfakta 

meyve tabağı hazırlıyor . Ellerim ıslak olduğu için Nesli ' ye 2 adet mandalina

ayırmasını söylüyorum . Nesli haklı olarak salata tabağı, mandalina ve salata 

ile bir bağ kuramadığı için iki dilim mandalinayı bana dönüp ağzıma tıkıştırıyor

hemde tam ben      " mandalina salata için"  demek üzere ağzımı açmışken .

Ben 2 dilim mandalinayı yuttuktan sonra  " mandalinalar salata için " 

diyebiliyorum .

Gözlerinde !   S.....rr      !     bakışı var ! 

Bu arada ara ara Nesli  ' nin telefonu çalıyor . Nesli ve Dilek eski iş arkadaşları .

Eski çalıştıkları yerden Süleyman bize yakın bir noktada bir işletme açmış ;

Evde ne yapacaksınız buraya gelin kimse rahatsız edemez , güvende olursunuz

diyor ...  Ben o sıra kendi tarzımdaki salatam için mandalinaları doğruyorum

ah buna  karadutta olacaktı kiii ...  

Nesli evde olacağımızı , yolların kapalı olduğunu (  iyi ki kapalı belki onların 

aklına girer bahçede hep birlikte kar topu oynamaya ikna ederim :))   ) 

kimsenin çıkmak istemediğini , buna benzer şeyler anlatıyor telefona .


Ben o sırada salata tabağına biraz nar ekşisi , kuru nane , kuru kekik ( aslında

pul biberde konulmalı ama buna mandalina konulduğu için pul biber 

konulmuyor ) . Ben o sırada mandalinaların üzerindeki tüyleri alıyorum , bıçakla

bir kaç parçaya ayırıyorum o sırada Sinem geliyor . Mandalinaların salata 

tabağına gireceğini öğrenince cıngar çıkarıyor hiiiççç uğraşmak istemiyorum.

Je veux ' un melodisine devam , salataya devam ama kendi tabağımı 

ayırıyorum . Onlara    "sıradan"   salata ;  kendime  " kendi tarzımda salata" 

yapıyorum. Farklılıklara saygımız var :) Salatanın ismini de :  

"  İçinde karadutta olması gereken salata "  koyuyorum çünkü yakalamak

istediğim tat yoğun olarak ; mandalina ve karadutun eşit orandaki karışımından 

oluşan tat . Karadut olmadığı için mandalina tadı yoğun oluyor , ben karadutu

hayal ediyorum farklı egzotik bi tat vereceğini düşünüyorum salataya . Fakat 

bu gün onun peşine düşmüyorum belki başka bir gün.

Nihayet salatam hazır :)






...




Ama aklımın bi yanı da gökten süzüle süzüle yere düşen karlarda , neredeyse

30cm kar var dışarda...




...




Sofra tam teşekküllü hazırlanıyor.




 ...

Sıra bizde :  Nesli gri bir elbise giyiyor . Hasretin koca poposuyla deneyip 

büyüttüğü gri elbise . Ne zamandır bu elbiseyi özel bir günde giymek istiyordu 

kısmet bu güneymiş. Altına siyah geometrik şekilleri olan bir çorap , altına

topuklu ayakkabı , saç , makyaj hepsi tastamam .

Dilek siyah , düz hepimizin ayılıp bayıldığı  sıfır kol , harika modern çizgilere

sahip etek boyu dizlerinin üzerinde bir elbise giyiyor altına siyah çorap.

Ben , Nesli ' nin benim içi ayırdığı  alternatifler arasında , hep çok üşüyüp 

evin içinde bile eşofmanın altına 3 kat içlik giyen bi tip olduğum için önü ve 

arkasında geleneksel motifler olan zemini siyah motifleri beyaz olduğu (beni

yansıttığı söylenemez ) , ve en çok ta kolları uzun ve elbise kalın olduğu 

için ve beni soğuttan koruyacağını düşündüğüm için ilk alternatif üstümde 

kalıyor diğerleri gözüme o kadar ince görünüyor ki eğer onlardan birini 

giyersem içime 135 kat içlik giymem gerekeceğini düşünüyorum .

Saçıma bir şey yapmıyorum ruh halime göre dağıtacağım ya da toplayacağım.

Makyaj konusunda hiç yapmamakla biraz yapmak arasında kararsız kalıyorum

şimdilik kalsın   ...

Dilek 'in makyajını Sinem yapıyor , eyeliner  , rimel , ruj ,  ... Dilek 

her zaman gördüğümden oldukça farklı görünüyor ... Dilek ' te bu gece Nesli'de

kalacak ya Nesli ' nin yanına yada benim yanıma sırnaşacak ...

...

Yemek için hazırız , sofra zaten hazırdı biz de hazırız şimdi ...

Masaya oturuyoruz , yemek yiyoruz , sohbet ediyoruz , kendimle dalga 

geçiyorum, onlarla dalga geçiyorum, aslında masada       "   HAYATTA   "

var. Hayatla dalga geçiyoruz , şakalaşıyoruz ; ağzına      "içinde karadutta

olması gereken salatadan"    uzatıyorum , deniyor ...  Hayat yeniliklere açık

galiba ağzının tadını da biliyor keşke karadutta olsaymış bunda diyor.

Benim ağzım açık kalıyor ismi    "içinde karadutta olması gereken salata "

diyorum , gülüyoruz biraz daha istiyor ellerimle bir kaç çatal "içinde 

karadutta olması gereken salatadan yediriyorum HAYATA " ...

Mutluyum :) Mutluyuz :) Hayat mutluluğumuza ortak olmaya geliyor :))




İNSAN KENDİ DEĞERİNİ BİLİP BUNA GÖRE YAŞADIĞINDA :


MUTLULUK SENİ MUTFAKTA , ZAZ JE VEUX DİNLERKEN BULUYOR !

KENDİ TARZINDA SALATA YAPARKEN BULUYOR !

SABAH 06.00 DA YAZARKEN BULUYOR !

SİNEM İLE    "    HHHHIIIIAAAAAHHHHH  "   YAPARKEN BULUYOR !

KIRMIZI KÖŞE TAKIMINDA OTURMUŞ SESSİZLİKTE HEM YAZIP HEM DIŞARDAKİ

IŞIKLARI CAMIN ARKASINDAN İZLERKEN BULUYOR !

KLOZETTE ŞARKI SÖYLERKEN BULUYOR !

EĞER KENDİ DEĞERİNİ BİLİRSEN MUTLULUKTAN KAÇABİLECEĞİN HİÇ BİR

YER YOK Kİ !

ÜZERİNDE       "   MUTLU YILLAR   "  YAZAN MOR BİR BALONA BAKARKEN 

BULUYOR !

AYNANIN KARŞISINA GEÇTİĞİNDE    "   BAŞKALARININ SANA BİÇTİĞİ 

ELBİSELERİ ÇIKARIP ATAN BİR YÜZ  "  GÖRÜYORSAN MUTLULUK SANA 

UÇARAK GELİYOR !

HİÇ BİR ENGELE YENİLMEDEN GELİYOR !

SABAHLARINA !

UYKULARINA !

AYAK TABANLARINA !

AVUÇ İÇLERİNE !

BİNDİĞİN MİNİBÜSE !

MARKETTEN GETİRDİĞİN POŞETİN İÇİNE !

AYAKKABILARININ İÇİNE !

MUTLULUK GÖZBEBEKLERİNİN İÇİNE GELİYOR !

YASTIKLARINA !

İÇTİĞİN SUYA !

KİTAPLARININ ARASINDAKİ SAYFALARA !

PRİZLERİN İÇİNE !

KOLTUKLARIN ALTINA !

MUTLULUKTAN KAÇABİLECEĞİN HİÇ BİR YER YOK !

ONUN GELMESİNİN TEK ŞARTI İSE ;



KENDİ DEĞERİNİ BİLİP   !   HAYATINI BU DEĞERE UYGUN YAŞAMAK !




MUTLULUK !

BAŞKA HİÇ BİR ŞEY İSTEMİYOR !

MUTLULUKTAN KAÇABİLECEĞİN BİR YER YOK !

O HEP PEŞİNDE OLUYOR !


...



...


Masada ki tabaklar , kirli bardaklar    "  meyve tabağı faslına "  yer açılsın diye 

hızlıca toplanıyor . Meyve tabağı  , diğer bardaklar , cips , su  , yoğurt ,

salatalık  bunlara yer açılıyor . Nesli kaçlık olduğunu bilmediğim bir şişe 

getiriyor . Oturma odasında kırmızı köşe takımının hemen yanındaki masada 

Nesli  , Dilek ve ben varım. Sinem ve Zeliha , Sinemin odasında , benim  bir

yanım hala kartopu oynamakta dışardaki neredeyse 30 cm karın içinde .

Meyve tabağı faslından sonra çıkıp çıkmayacağımızı düşünüyorum bahçeye.

...

Üst kattan fasıllar , şarkılar , kahkahalar  geliyor ... Mutlu oldukları için 

mutlu oluyorum ... Tanımıyorum kimler , isimleri ne ... Mutlu oldukları

için mutlu oluyorum ...

...

Nesli ' nin ara ara telefonu çalıyor , Nesli her seferinde Süleyman 'a gelemiyoruz

diyor ... Saat 22.00...

...


Dilek sıkıntılı bir boşanma süreci geçirdi yakın bir zamanda , fiziksel ayrılık

beraberinde  " düşünsel ayrılığı "  getirmedi malesef ...

Her konuşmada mutlaka kelimeler ayrıldığı eşinin yanına uğruyor sonra bize 

geliyor ... Yadırgamıyorum gayet insani buluyorum ...


...


Nesli ve Dilek kaçlık olduğunu bilmediğim şişeden içiyor , müziğe eşlik ediyorlar

... Dilek ısrar ediyor      "    Şara  sende iç lütfen bi kadeh  !     "   

Ses bana  ;      "   ŞARA BU GECE HAYIR !   "    diyor ...  İçmek istemediğimi 

söylüyorum masada ki bol baharatlı cipsi yoğurda batıra batıra yiyorum ...

Nesli ısrar etmiyor ...  Bu kızın bu yönüne ölüyorum , bitiyorum ... Bir dayatma

yok iç yada içme ... Seçilen karara saygı var  ...  İçme ihtimalim düşünülerek

masaya benim için su ve alkol  bardağı dolu olarak konulmuş ... Aynı masadayız 

... Seçimlerimize saygımız var ... Dilek ısrarcı oluyor bu gün özel bi gün hadi 

zaten evdeyiz    "   hadi bi kadeh "   ...  İçmiyorum ...

Canım istemiyor ...  İçki içmeyen biri değilim  ... İlk içkimle 24 yaşında tanıştım

... Sonrasında özel günlerde , yılbaşılarda , doğum günlerinde ...


"   Hadi bu gün içmeye gidelim isteği hiç olmadı bende  "   ...






...





Ama yine  Nesli '  de  Hasret ' in de olduğu bir akşam masaya bir kadeh diye 

oturup , kendi limitimin kat kat üzerinde içip , yetmeyip bir insanın 

içebileceğinden  çok çok fazla içip , daha gerisini hatırlamayıp ,  Nesli ve 

Hasret '  ten duyulan rivayetlere göre boş meyve suyu kutularının bile içine 

bakıp    "   votka yok mu ?  "  diye arıza çıkarmışlığım , gerisini hiç 

hatırlamamışlığım , ertesi gün kusmuk içinde uyanmışlığım ki ( kızlar 

temizleyerek başa çıkamamışlar )  , bu rezilliği kimse görmesin diye (gerçekten

çok utanmıştım )  kendi üstümü başımı temizlemeden , hala sarhoş 

uyanmışlığım ( nasıl oluyor çözemedim ) , yastık kılıfını  , çarşafı , yorganı

çıkarırken Sinem ' e yakalanmışlığım , kucağımda kusmuk dolu çarşaflar,

yastık kılıfıyla banyoya koşmuşluğum , çarşafları makineye kendimi duşakabine

atmışlığım , duş sırasında  (  yine nasıl oluyor hala anlayabilmiş değilim )

duşakabinde uyuyakalmışlığım ,  gözümü açınca etrafı tanıyamayıp yaygarayı 

basmak üzereyken duşakabini açıp  etrafın tanıdık gelmesiyle sakinleşmişliğim ,

makineye atılan çarşafların, elbiselerin temizlenememişliği , ben nasıl 

başardıysam 28 yıldır ne yediysem hepsini ve hatta yemediklerimi bile 

çıkarma başarısına nail olmuşluğum , ertesi gün benim için hayati derecede

önem verdiğim İngilizce kursuna gidememişliğim , vicdan azabından 

ölmüşlüğüm , yine aynı gün hiç bir şey yiyememişliğim , daha ertesi gün işe

gidememişliğim , lütfen geri çıkma diye yalvararak ağzıma attığım bir parça

ekmeği bile geri çıkarmışlığım , 2 gün domates çorbası dışında hiç bir şey 

yiyememişliğim , 2 günün sonunda hastanelik olmaktan kıl payı dönmüşlüğüm,

ve Nesli ' nin evinin bir süre kusmuk kokmasına ( onca yapılan temizlik,

kokular , mumlar  , vs rağmen ) neden olmuşluğum  var ...




...

Yani öyle çok mesafeler yok aramızda ama bu gün  , bu gece içmek 

istemiyorum ... Dilek her ne kadar ısrar etse de ...



Nesli ' nin telefonu çalıyor ,  Süleyman  gelin gerekirse ben bırakırım sizi diyor,

Dilek ;  gidelim ne olacaklarında başarılı oluyor ... Ben gitmeyeceğim ,

ev modundayım hatta üstümde , elbisenin üstüne Nesli ' nin kışlık kazağını 

giymişim o derece evdeyim ...


Sinem ve Zeliha oturma odasına geliyorlar ... Nasıl oluyor bilmiyorum ama 

" bir haşlanmış yumurta turşusu "  muhabbeti almış başını gidiyor ! 

Ve gerçek ! 

Sinem , Zeliha ve benim aramda ... Biz haşlanmış yumurta turşusunu 

konuşurken  bi ara  Nesli ' nin evin adresini  verdiğini duyar gibi oluyorum...

Dilek 'in gözleri parlıyor ;   "   Yaşasın dışarda olacağız "  gibi bir şeyler 

söylüyor ... Ben onların gidebileceğini evde kalmaya gönüllü olabileceğimi 

söylüyorum ...


Ses bana diyor  ki  ;





" MUTLULUĞU İÇİNDE VAR ETMEYEN BİRİ , DIŞARIDA BEDENİNİ 

BOŞUNA YORMASIN "    !






Susuyorum ... Dilek 'in orada içten bir mutluluk yaşamayacağını biliyorum

en iyi ihtimalle 2 saat kendini kandıracağını sonra aynı kişi olacağını

düşünüyorum ...

Nesli ve Dilek    "   saçmalama tabi ki geleceksin "   tadında bir şeyler 

söylüyorlar ... Mutlu olmak için oraya gitmeme gerek olmadığını ben biliyorum...

Gitmek istemiyorum ... Aslında onlarında gitmesini ;  kar ve bizim 

toplumumuzun   " eğlence anlayışı "  sebebiyle istemiyorum fakat onlar birer

yetişkin ...

Dışardan bir sesle diyorum ki ;

"  Allah ' ım Süleyman düşsün kafasını çarpsın , canı çok yanmasın ya da hiç 

yanmasın ama bizim kızlarla ilgilenecek hali kalmasın , arasın ve gelmeyin " 

desin ...  Nesli gülüyor , bir saat sonra taksi gelecek ... Sinem ve Zeliha evde 

kalacak ...

Yollar kapalı ... Taksinin eve ulaşıp ulaşamayacağı ulaşsa bile bizimkileri oraya 

götürüp götüremeyeceği muallak ... Dilek sabırsızlanıyor , taksi gelemezse evde

kalırız ya da Nesli ' nin fikri değişir endişesiyle hazırlanmaya başlıyor hemen.

Ben gitmiyorum ...

Taki Nesli ' nin       " belki dönüşte kar topu oynarız "   cümlesine kadar .

Resmen kar topu oynamak  YASAK ELMA  , ben   ADEM  !

Ve ben  dönüşte benimle kar topu oynamaları şartıyla onlarla çıkıyorum

hayalimde muhteşem büyüklükteki kar toplarını yaparken !

O kadar   KAR TOPU ODAKLIYIM Kİ   Nesli ' nin elbisesinin üzerine giydiğim 

 "  bu ne yaaa tipi   "   kazağı üstümden çıkarmıyorum !  Hiç makyajım yok !

Saçlarım   (aferin bana )   yağlı !  Boynumda artık vücudumdan bi parça

haline gelmiş siyah boyunluğum  var .  İçimdeki 3 kat içliğe  2 kat daha  

ekliyorum !  Sapık olsaydım asla tercih etmeyeceğim bi tip olurdum diye

düşünüyorum , gülüyorum...

Nesli ve Dilek içliklerime dehşetle bakıyorlar ... Üşüyorum ama ben ...

Hep çok üşüyorum ...

Evden çıkarken Sinem elime biber gazı tutuşturuyor . Mantıklı . Sapıkların kar 

topu oynayıp oynamadığını düşünüyorum.

Nesli ' nin boynuna da bir boyunluk alıyoruz hala anlamadığım bi şekilde

sadece yüzü ya da sadece kolları üşüyor onun. Apartmanın merdivenlerinden 

inerken Süleyman ' a ettiğim acımasız dua-bedduayı geri alıyorum.

Allah ' ım başını çarpmasın , canıda yanmasın ...

Arasın gelmeyin desin bizde burada sabaha kadar hunharca kar topu oynayalım.

Apartmanın merdivenlerinden iniyoruz . Dilek aşmış bizim resmen 5 metre 

önümüzde , apartman bahçe içinde bir yerde . Biz Nesli ile geriden geliyoruz.

Kar ...

Her yerde ...

O kadar da soğuk değilmiş ...

Bana sözleri var , yere eğiliyorum , kar topu yapıyorum Dilek 'in omzuna nişan

alıyorum. Kartopu Dilek 'in sol omzunda yerini alıyor ! Seviniyorum ! 

Eğiliyorum kar topu yapıyorum tekrar !  Nesli başına geleceği kestiriyor !

"  Şara gelince  ... "   diyor .

Biri Çince bir şey mi söyledi :)

Çincem yok ki benim :)  

Çat pat İngilizcem var :)

Bir tane daha ! 

Ve bir tane ! 

Bi daha !

Zaten kısa bir mesafe olan bahçe içini bitirip taksinin geleceği yolun karşısına

geçiyoruz fakat benim amansız kartoplarım onları çok seviyor ve onlarda 

kaçacak delik arıyor ... Ben önümdeki bir arabanın üzerine   "  ŞARA "

yazıyorum parmağımda kalan karı yiyorum ...

Kar yağıyor ...

Gökyüzüne bakıp  neden yaptığımı bilmeden   TEŞEKKÜR EDİYORUM

gökyüzüne  ...  Birde Allah ' ım 500 yıl yaşamak gibi bir niyetim yok fakat

100 yıl yaşasam bile bu ruhu kaybetmeyeyim diye dua ediyorum ...

Nesli ve Dilek bahçe içindeki internet cafenin tentenesinin altına sığınmışlar

yağan kardan ve benim "  onları çok seven kar toplarımdan "  .

Aramızda yol var sadece , telefonla konuşuyorlar ... Ben onları hedef alıyorum...

Bi tane !

Bi tane !

Ve bitane !

Biri İspanyolca bi şey mi dedi :))

Benim İspanyolcam da yok ki :)) En azından şimdilik :))

Bi tane daha !

15 dakika bu şekilde geçiyor :)  Hayır yorulmuyorum :) Belki onlar 

onları çok seven kar toplarına hedef olmamak için yer değiştirmekten yorulmuş

olabilirler ! 

Tüh ! 

İspanyolcam olsa anlardım onları ! 

Ne demek istiyolar acaba bana :)))

Dışarıda bizden başka kimseyi görmüyorum ...

Ben hunharca saldırılarıma devam ederken yanımdan köpeğini gezdiren bir 

hanım geçiyor ve ben o na da nişan alıyorum :) sonra acıyorum galiba

atmıyorum sadece iyi seneler diliyorum, o da aynı samimiyetle karşılık 

veriyor ...

Dikkatimi tekrar Nesli ve Dilek ' e ateş etmeye veriyorum ki !

O da ne ! 

Yoklar !

Hedefler yerlerinde yok !

Onları beni bırakıp gidecek kadar bezdirip bezdirmediğimi düşünmek üzereyken

yaklaşık 3 metre aşağıda onları görüyorum...

Yanlarında açık renk bir araba ... Orta yaş üstü bir hanım , bir genş kız ve

orta yaş üstü bir bey var ... Ben hunhar kartopları yaptığım için konuşmanın 

başına dahil olamıyorum ... Onlar konuşurken ben hedefe yaklaşmak için 

ilerliyorum aramızda 1 metre kalıyor ...

Bir dakika yahu noluyor burada ...  Yanlarına gittiğimde nasıl sığarız 

konuşmaları geçiyor çünkü aracı kullanan kişi dışında onlar 3 ve biz 3 kişiyiz 

aslında kartoplarımı da burada bırakmak istemiyorum ben belki orada kendime

yeni bir kaç hedef bulurum ...

Geceyi mutlaka dışarıda geçirelim isteyen Dilek , bizim yan apartmandan çıkan

aileyi görüyor ...  Nereye gideceklerini öğreniyor bizim gideceğimiz güzergahtan

geçeceklerini öğrenince  "   Bizi de bırakır mısınız ?  "  diyor .

Ya gerçekten iyiler ya da arabanın arkasına ağırlık yapalım kayma oranını

azaltalım diye ayrıca birer seri katile benzemediğimiz için bizi araca alıyorlar :)

Aracın önüne orta yaş üstü beyefendi , bizim yaşlarımızda genç kızları ,  arka 

koltuğa ben , Nesli , Dilek ve yemekle arasının iyi olduğunu düşündüğüm

hanımefendi biniyor... Eğer her şey yolunda ve normal giderse 15  dakikaya 

oradayız ...  Hanımefendiye   "  Eğlenmeye mi gidiyosunuz ?  "  diyorum

aslında 7 yaşındaki  Şara soruyor  ...   Hanımefendi eşinin babasını ziyarete 

gittiklerini , 87 yaşında olduğunu ve yalnız yaşadığını  anlatıyor ...

Ön koltuktaki eşine bir şey söylerken ismini telaffuz ediyor , dikkatimi

çekiyor daha önce hiç duymamıştım ...  EFRAHİM ...

Anlamını merak ediyorum , soruyorum ...  Hiç merak etmedim diyor , 

ben ediyorum internetten bakıyoruz ... Birden fazla anlamı var...


EFRAHİM  :


İbranice ' de verimlilik anlamına gelir .

Başka bir anlamı daha var Hz . Yusuf ' un ikinci oğlu . Orta Filistin ' de

yerleşen İsrail kabilesine adını verdiği söylenir . 

Tora ' da adı geçen on iki İsrail kabilesinden biridir .

Menaşe kabilesi ile birlikte  Yusuf Hanedanlığını oluştururlar .



Güzel bir anlamı olduğunu düşünüyorum ... Nihayet geliyoruz ... Arabadan 

inerken mutlu yıllar diliyoruz . Burası bize uzak olmayan ve benimde bildiğim

bir yer fakat her yer o kadar karla kaplı ki Nesli ' ye bir kaç kez doğru

yerde olduğumuzdan emin misin diye sormak zorunda kalıyorum...

Yolun karşısına geçip işletmeye yürürken nihayet 45 ' liği seçiyorum ...

Kar yağmaya devam ediyor ...  

Üşümüyorum :)))       (Yaşasın içimdeki 5 kat çorap, tayt karışık içlikler )

Nesli , Dilek ve ben kol kolayız  ... Ayağımda siyah, düz taban , kışlık kısa 

botlarım var . Dilek ' te Nesli ' nin uzun botları var . Nesli ' de kısa önü 

bağcıklı topuklu botlar var . Bizimkiler kaymıyor ama onun botları kayıyor

onu ortamıza alıyoruz yürümeye bu şekilde devam ediyoruz ...

Nasıl bir yere gideceğimizi kestirmeye çalışıyorum ... Süleyman ile bir kaç yıl

önce tanışmıştık fakat şimdi hafızamı zorlamam rağmen yüzünü hatırlamıyorum 

hakkında bildiğim tek şey  Nesli ve Dilek 'in eski iş arkadaşı olduğu ve şimdi 

bu işletmeyi açmış olduğu ... Fiziki yapısını bir pasajın girişine benzettiğim

bir yere giriyoruz ;  sadece cafe, bar, bistrolar var. Binanın içinde ilerliyoruz

bi ara inşaat halinde bi yerin önünden geçiyoruz (  abartma Şara , henüz inşaat

halindeyse bizi neden çağırsın ?  Süleyman bizi yılbaşında inşaatta çalışmak için

çağırmamıştır her halde. ) İlerliyoruz , merdivenlerden çıkıyoruz . Dilek 'in

sabırsızlığı tavan 3 metre önümüzde yürüyor neredeyse , ben hala nasıl bir 

yerle karşılaşacağımızı kestirmeye çalışıyorum...

Nihayet Dilek ' in 3 metre ileriden sesini duyuyorum.  "   İşte geldik , burası ! "

Etrafa bakınıyorum , ilk gördüğüm şey işletme değilde   "   bla bla ilçesi 

güvercin severler yardımlaşma ve dayanışma derneği  "   simsiyah bir levha

üzerine bu yazılar yazılı !



!!!



!!!



!!!



Bayılma numarası yap Şara ! Üçümüzü ancak böyle kurtarabilirsin buraya

girmekten !!

Yok yok ! 

En iyisi kalp krizi geçirme taklidi yap !

Mantıklı !

Mantıklı değil !

Şimdi buralardan biri koşar gelir ben ilk yardım biliyorum diye 

işte o zaman gerçekten kurtulusunuz !

Yok canım sadece sen kurtulursun !

Muhtemelen yaptıkları ilk yardım ,  kalp krizi taklidi yapan gayet sağlıklı  seni 

şuracıkta öldürür !!!





!!!


Allah ' ım bu kadar sakat bi yer görünüyor gözüme ! 

Engel olmalıydın onlara !  Bir kar topu sevdasına soluğu   

" bla bla ilçesi güvercin severler yardımlaşma ve dayanışma derneği "  ne 

komşu olan bir yerde aldın !

Aferin Şara !   Aferin !  Kar toplarını güvercin severlere atarsın artık !



!!!



Levhada okuduklarım beynime değer değmez  Dilek ' e en önde ve muhtemelen

güvercin severlere daha yakın olduğu için    "   GERİ DDDÖÖNNNN !!!! "

diye bağırmak istiyorum ...

Burada güvercin severler derneği varmış !

Güvercinleri bende seviyorum !

Yardımlaşmayı da !

Dayanışmaya bende varım !

Ama burayı sevmedim geri dönelim ! 

Diye bağırmak istiyorum ki !

Takip mesafemizdeki Dilek kapının önünde onu karşılayan bir adamla 

tokalaşıyor !

Kendimi bıçaklama fikri nasıl olurdu acaba !

Süleyman bu olmalı !

Düşmüş , kafasını çarpmış bir hali yok !

Olmaz tabi geri almıştım çünkü dua-bedduamı !

Onlar sohbet ederken Nesli ve ben yanlarına varmış oluyoruz ... Dilek ile 

tokalaşıyor ... Nesli ile tokalaşıyor ... Biz tanıştırılıyoruz çünkü o da benim 

yüzümü unutmuş doğal olarak ...

Benimle tokalaşıyor ... Haline tavrına bakıyorum , gözlerindeki ifadeyi görmek

istiyorum ... Ben farkında olmadan buldum hayatta  " bakışa bakmayı"

neye baktığından ziyade ona nasıl baktığına   " bir çift karanlık gözün 

ellerime , saçlarıma , gözlerime değmesinden sonra öğrendim "  ...

Çünkü hayatta çok az insan sözlerinde gizlediği şeyi gözlerinde bakışlarında

gizleyemiyor ...   Karanlık bir odada göz yaşı akıttıktan sonra öğrendim...

Süleyman ' ın  gözlerindeki ifadeden rahatsızlık duymadım...

İçimde ki yandaki bla bla ilçesi güvercin severlerle bi ilgisi olup olmadığını

sorma isteğimi bastırıyorum :)  Nihayet işletmenin ismini görebildim...

İçeri giriyoruz  15 masa var belki , küçük , şirin bir yere benziyor ... Süleyman

bizi bar kısmının hemen yanında ki masaya oturtuyor . Nesli ve Dilek yanyana

oturuyorlar yüzleri cam kaplı yere dönük ben karşılarına oturuyorum 

yüzüm bar kısmına dönük ...

Etrafı inceliyorum ,  biraz önce girdiğimiz kapı solumda kalıyor , kapının hemen

üzerinde büyük bir duvar saati var . Saati o zaman fark ediyorum 23.45 !

İncelemeye devam ediyorum ... Sahne solunda Atatürk resmi var mutlu 

oluyorum ! Atatürk ' ü görmek hep mutlu etmiştir beni ! Sahnenin arka 

tarafında sahne alacak kişinin ismi yazıyor afilli ışıklarla ... Tanıdığım biri

değil ... Balonlar her yerde !  Rengarenk ! Gülümsüyorum !

Konfetiler var masamızda şapkalar ! Maskeler !  

Yılbaşı için süs adına her ne varsa düşünülmüş , alınmış .Masamızın yanındaki

mavi renkli üzerinde  "  mutlu yıllar " yazan balonun elinden tutup yanımdaki 

boş sandalyeye oturtuyorum , uslu durmasını tembihliyorum ...

O sırada Süleyman siparişlerimizi almak için yanımıza geliyor . Ben :

 "  Süleyman bu balonu almak istiyorum  " diyorum ... Gülüyor...

Alabilirsin diyor ...  Evde tıka basa yedik ...  "  Meyve tabağı faslı" bile

yapıldı . Nesli , Dilek ve Süleyman kafa kafaya vermişler bir şeyler 

konuşuyorlar ...  Gürültü var duyamıyorum onları ... Sanırım Süleyman 

masaya ana yemek göndermek istiyor bizimkiler yemek yediğimizi

anlatmaya çalışıyor , gerek olmadığını söylüyorlar ...

Süleyman ayrılıyor bir daha ki gelişi mezelerle oluyor ... Sahnenin hemen 

yanında kalabalık bir grup var , şarkıları söyleyen bu grubun içinde ve ayağı 

alçıda ... Alçı keyfini hiç kaçırmamış gayet mutlu , mesut , neşe dolu 

görünüyor . Kafası kopsa sadece gövdesiyle şarkı söylemeye devam edecek

bir hali var ... Şarkı söylemeyi gerçekten sevdiğini düşünüyorum ...

Işıklar , sesler , insanlar ...  15 masadan  6  7  tanesi dolu ...

15 dk sonra 2016 ' ya  ışıklar , konfetiler , Nesli ' nin elbisesinin üzerine giydiğim

siyah kışlık kazak ve   "  bu ne yaa tipimle "   ve sevdiğim insanlarla birlikte

giriyorum ... Sevdiğim insanlara şükrediyorum ... 

...

İlk yarım saat bu şekilde etrafı inceleyerek geçiyor sonrasında ; bildiğim , 

bilmediğim bir sürü müziğe bırakarak geçiyor ... Bi insan bilmeden 

nasıl yapar ? :)) Yapıyorum :)  halay , üçayak ( bunda pek iddialı değilim),

ankara havası , kol bastı , misket , mezdeke ( eh bunda daha iyi olduğum 

söylenebilir ) . Aslında mezdeke ve halay dışında hhiiçç birini bilmediğime

yemin edebilirim , ama gayet biliyomuşum gibi :))

Dilek ve ben kaptırmışız kendimizi , bi ara kimse kalmıyor ben sahnedeki 

kişiye Nesli ' yi anons ettiriyorum ! 

Gelmiyor tabi ki ! Hiç gelmedi ki !  Düğünlerde az mı anons ettirdim !

Hep bi bahanesi vardı !  Yine war ! 

Dilek ve ben oynuyoruz ama nasıl içten , nasıl keyifli !  Sadece kendimizle ,

müzikle ve ayağı sargıda olan kişinin masanında bir kaç kız var , onlarla 

birlikte , tanımıyoruz bir birimizi ama müzikte  iyilik gibi işte  sınırı , engeli 

yok uyum sağlıyoruz birbirimize . Hiç durmuyoruz belki yarım saat :) 

O kadar yoruluyorum ki 10 dk ara verip dinlenip su içip tekrar devam ediyorum.

Dilek ilk etapta  biraz çekingen kalıyor sonra birlikte aşıyoruz ...

Mezdekenin dibine vuruyoruz ...

Tekrar dinlenmek için masaya dönüyorum o 10 dk lık arada masada otururken 

ben tam başımı yana çevirdiğim sırada Nesli elindeki sigarayla yanımdaki 

sandalyede uslu uslu oturan üzerinde  " mutlu yıllar "  yazan mavi balonumu 

patlatıyor ... Ben sesemi bakacağım o na mı bakacağım bilmez şaşkın bir 

ifadeyle olanı anlamaya çalışırken  Nesli kahkaha atıyor ! 

Çok güzell galiba kadehler etkisini göstermeye başladı ! Umarım onu sırtımda 

taşımaya gerek kalmaz ! 

Çok pis bi bakış fırlatıyorum suratına !   "   KELEBEK "   diyorum ! 

Ses tellerimi bırakıp ciğerimden çıkardığım bir ses vurgusuyla 

  "    KELEBEEKKK "    !!!!


Etrafa bakıyorum camlı kısma yakın olan yerde tonla balon var , oraya 

gidip loş ışıkta rengini seçemediğim bir tanesini kapıp masaya getiriyorum

patlayan balonun oturduğu sandalyeye oturtuyorum onu bu kez daha korunaklı

olacak şekilde ... 

Ancak o zaman fark ediyorum balonun  " MOR " olduğunu !

Mor benim en sevdiğim renk       " mor ve tonları "   !  

Ben balona şaşkın bakarken ,  ses bana diyor ki ;









SENİ MUTLU EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜP HAYATINA ALDIĞIN ŞEY  , SEN 

İSTEMESEN DE HAYATINDAN GÖNDERİLİR !!!

YERİNE DOĞRU VE SENİ GERÇEKTEN MUTLU EDECEK ŞEY , SEN İSTEMESEN DE

GELİR !









...






Mor balonla Nesli ' nin uzanma mesafesini açıp ,  müziğe karışıyorum,

sadece müziğe değil duyguya , düşünceye , dışarıdaki karlara , en çok 

hayata karışıyorum aslında ...



...


Bir ara saate bakıyorum  03.00  ...  Dışarı çıktığımızda kar topu oynayacağız 

sözleri var bana !  Saat kaç olursa olsun oynayacağız ! 7 yaşındaki 

Şara ' nın laftan anlamaz bir yanını görecekler yoksa !  Bana söz verdiler ...

Bu yüzden geldim ben ...

...


Nesli ' nin   haşlanmış yumurta turşusuyla tanışmam o gece oluyor ,

saat 04.00 gibi ...  Pek tatlı bir tanışma olduğu söylenemez ...

Vücuduma , alnıma mesela dövmeyle ismini yazdıracak kadar çok 

sevmediğimden eminim en azından ...  Ya da onunla kar topu oynamak

isteyecek kadar ...  Aslında o geceden sonra   Obama bile destek çıksa 

haşlanmış yumurta turşusuna boş ... Beni 5 yıllığına Amerika ' ya gönderip

eğitim masraflarımı üstlense bile " gözüme girmek "  için ona bile yokum ...

Haşlanmış yumurta turşusu öyle bir durumda ... Var eden kimseyi

öyle bir yere düşürmesin ...Başka bir insan takviminin konusu bu ...

Dilek ile eğer arkadaşlığımız devam ederse ; ilk tatsızlığımız yine bu gece oluyor  
...Benim yakın çevremdeki birini , onu kırmaktan çekindiğim kılıfımı biraz olsun

ilk kez bu gece kontrollü bir şekilde çıkarma girişimim yine bu gece...

Süleyman ' a  ettiğim dua -beddua karışımı şeyden utanıp , Var edenden af 

dileyip , gecenin sonunda işletme boşaldığında , evimin mutfağını toplar 

gibi toplarken Süleyman  yüzünde   "  noluyo burda "  ifadesiyle gelip 

  "  Şara napıyosun ???  "  demesi ve benim  ;    "  Burası benim ... Yardım

ediyorum ...   "   dememle  Süleyman ' ın gülümseyip , susup , uzaklaşması

ve sesin ;







ŞARA  ,  SAATLER ÖNCE BEDDUA ETTİĞİN BİRİNE ŞİMDİ YARDIM EDİYORSUN!







demesi yine bu gece oluyor ...

Gecenin sonunda Nesli ' nin evine yalnız , üstünde  " mutlu yıllar " yazan mor

balonum, sırtçantamın içindeki ingilizce kelimelerin arasında , sahneye çıkan 

C.  ' nin hediyesi olan neredeyse boş parfüm şişesiyle  ve botlarımla  eve 

dönerken  ses ;










ŞARA YOLA HEP KALABALIK ÇIKARSIN  , EVE HEP YALNIZ DÖNERSİN

KENDİNİ HAZIRLA  !   










diyor... 


Virgülüne kadar anlıyorum ...

Üstelik yapayda değil !

Bizzat gerçeğini anlıyorum ...

Fakat kendini hazırla kısmına pek anlam veremiyorum ...

Fakat bana      "  gösterileceğinden "   eminim bu yüzden irdelemiyorum...


Elimde mor balonumla Nesli ' nin evine geliyorum ...

Saat  04.53  ...

Anahtarım var ...

Kapıyı açıyorum...

Üstümü değiştiriyorum ...

Silmekle uğraşacağım bir makyaj yok yüzümde ...

Yüzümü yıkıyorum ...

Hayret acıkmışım ...

Bir şeyler atıştırıyorum ...

Ve yazmaya başlıyorum ...

Nesli ' nin evinde , oturma odasında kırmızı köşe takımının üzerindeyim...

Sol tarafımda camlı bölüm kalıyor ...

Her yer hala ışıl ışıl ...







...












...









...


İçimde        "       HUZUR    "       var     ...

İçimde        "   MUTLULUK   "       var   ...



...





Mor balon yanımda ben yazarken ... 

Zaman geçiyor ...

Bi ara o        "  CENNET SESSİZLİĞİNDE  "   mor balonla birlikte sabah ezanını

dinliyoruz ...

Yazmayı bırakıyorum  ...

Sağ elim bırakıyor ...

Kulağım      " ezanı duymak istiyor  "   ...

Vücudumda     "onu dinlemekten başka hiç bir şeyle ilgilenmek istemiyor " ...

Üstünde  "mutlu yıllar "  yazan mor balonla birlikte  Nesli ' nin evinde ,

cennet sessizliğinde    sabah ezanını dinliyoruz ...

İçimde ;






 "  İnsan aklın eksikliğini duyabileceği hiç bir şey kalmıyor "  




Bu ;  yazıyı okumakla anlanabilecek bir şey değil ...

Duymakla da ...

Görmekle de ...

Söylemekle de anlatılabilecek bir şey değil ...

İnsansın ...

Dünyadasın ...

Ve bir insanın duyabileceği hiç bir eksikliği hissetmiyorsun ...

Hiç birini ...

Hiç birini ...

Hiç birini ...

Bu ancak   ;   


"   YAŞANABİLECEK "  bir şey ...


Yaşıyorum  ...


Ezan bittiğinde camdan dışarıyı izliyorum...

Apartmanın içinde bulunduğu bahçeye , ağaçlar , yollar , pencerelerin kenarları

, camların tenteneleri , her yer , her şey kar altında ...

Hala renkli ...

Ya da bana öyle geliyor ...

Sonradan düşündüğüm oldu acaba "GÖZ" bana bu sırada mı verildi ...

Yazmaya devam ediyorum ...

Etmek istiyorum ...

Sağ bileğim çok yoruldu aslında ...

Durmak istiyor ...

Yazma isteğim durmuyor ...

Duramıyor ...

Saat sabah 07.00 oluyor ...

Hava aydınlanıyor ...

Tekrar acıkıyorum ...

Dünden  kalan yayla çorbası var , çorbayı ısıtıyorum , yemek odası takımına 

ait olan sandalyelerden birini camlı bölmenin bulunduğu yere çekip 2 tane 

battaniyeye sarılıyorum kolum dışarıda kalacak şekilde ...

Kalem ve kağıt yanımda ...

Hem bir kaç kaşık bol naneli sıcak yayla çorbası içip hem de yazmaya devam 

ediyorum .( Sonrasında eğer yalnız yemek yiyorsam bu yazma isteği eşlik

eder oluyor bana , birlikte hem yemek yiyoruz hem yazıyoruz , ara ara oluyor)

...

Ben ve yazma isteğim çorbayı yudumlarken kuşlar geliyor camın kenarına...

Uyanmışlar ...

Her yerde kar var ...

Yemek bulamamış olmalılar ...

Çorbayı kenara bırakıp bir çay bardağı bulgur alıyorum mutfaktan ...

Camlı bölümün dış kısmına mermerin üzerine döküyorum bulguru ...

Sabah 07.30 ...

Kuşlarla kahvaltı yapıyoruz...

Bizim bedenlerimizi cam ayırıyor sadece ...

Varlıklarımız birlikte kahvaltı yapıyor ...

...






...



Bana verilen beden çorba yiyor ...

Onlara verilen beden bulgur yiyor ...

Birlikte doyuyoruz ...

...



Yazıyı bitirip yatmak istiyorum ...

Saat 08.00 '  e geliyor ...

Ama sağ elim yazma isteğim ile yarıştığında geride kalıyor ...

Birde  :   "  Şara gerçekten yeter artık  "   diyor ...

Sesini duyuyorum ...

Duruyorum ...

İstemeye istemeye ...

Sol elimle yazmayı mı denesem ...

Bu gibi durumlar söz konusu olduğunda sol elimle devam ederim diye

düşünüyorum ...

Fakat şimdi değil ...



1 OCAK 2016 CUMA  SABAH 08.00  

SESİN BANA O GÜN KUŞLARLA KAHVALTI SONRASI SÖYLEDİĞİ SON ŞEY :



ŞARA  ,  BAŞININ ÜSTÜNDE GÖKTE ,



TROPOSFER !

STRATOSFER !

MEZOSFER !

TERMOSFER !

EKZOSFER !  İN YUKARISINDA !

DAHA YUKARIDA ! 

DAHA YÜKSEKTE !

İNSAN YANININ AKLININ ALGILAYABİLECEĞİNDEN ÇOK DAHA YÜKSEKTE !

AMA SANA HİÇ UZAKTA OLMAYAN !

BİR ELEK VAR !!!

HAYATINDA KİM GİDECEK ! 

KİM KALACAK !

BU ELEK KARAR VERECEK !

HER ŞEYE SEN YÖN VERİYOR GÖRÜNECEKSİN ! 

HİÇ BİR ŞEYE SEN YÖN VERMEYECEKSİN !


NİHAYETİNDE  !


SEN KARAR VERMEYECEKSİN ELEK ELEYECEK !

KALMASI GEREKEN KALACAK !

GİTMESİ GEREKEN GİDECEK !




Eleğin varlığına şükrediyorum ...



...

...

...



2 gün sonra bir telefon görüşmesi  :)


-  Memet nasılsın ?

- İyiyim Şara sen nasılsn ?

- iyiyim Memet teşekkür ederim ... Memet zamanın var mı ?

Kartopu oynayalım ?

- ?????   !!!!!   ?????  (  sessizlik )  

- Eğer benimle oynamazsan dolmuştan iner inmez durakta ilk gördüğüm

kişiye sormak zorunda kalacağım Memet ( Blöf yapmıyorum çok ciddiyim).

- Peki Şara peki    (Allah ' ım bu kızla tanıştığımız gün benim bi yerde işim 

falan çıksaydı ! Olmasaydı o tanışma ! Yaşım 36 ne işim var benim kar topuyla)

- Yarım saat sonra bla bla cafenin bahçesinde olacağım !!!




...

...

...



Yarım saat sonra ...

Bla bla cafenin bahçesi ...

Berem yanımda ...

Eldivenlerim yanımda ...

7 yaşındaki Şara' nın gözlerinden ışıklar fışkırıyor !!!



...

Memet önce biraz söyleniyor sonra havaya giriyor ...

Tam 40 dakika boyunca hunharca kar topu oynanıyor !

Bla bla cafenin bahçesi yetmiyor ! 

Oyun yola , tanımadığımız insanlara , arabalara , gökyüzüne, yeryüzüne

bla bla cafenin görevlilerine , ağaçlara ,  havaya karışıyor !!!

Ancak artık kar topu yapamayacak kadar çok yorulduğumda durabiliyorum !



...


Eve gittiğimde iç içe giydiğim kazaklarımın arasından ( fiziken vallahi mümkün 

değil ) ,  çoraplarımdan , boynumdan karlar çıkıyor ...

...


7 yaşında ki Şara gayet mutlu mesut :)

Keyfine göz kırpıyorum karları temizlerken :))












...OCAK 2016...










                                                      ...ŞARA...












        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder