1 Nisan 2016 Cuma

" SUSULANA : SUSTUKLARIMA DÜĞÜN BU GÜN " ...

                                                                                                       19.12.2015 İSTANBUL
                                                                                                         ŞARA A. ARŞ

10 NİSAN 2015 -  BAŞLANGIÇ - BİTİŞ -  BAŞLANGIÇ -  BİTİŞ

Var eden tarafından layık görülüp  " ANLAMAYA "  gözlerin bu yazılanlara

değmeyecek olsa ben elime bu kalemi almazdım eminim ...

 " SUSTUKLARIMA DÜĞÜN BU GÜNMÜŞ MEĞER "  ...

Ülkeler görmüş , başarılar elde etmiş , koltuklar , makamlar , kadınlar ,

isimler sahibi , güç sahibi  , çamurlar içinde gezinmişte , çamurlar ayağından

ayaklarından ruhuna yapışmış , kibri kendinden , koltuklarından büyük ,

muzaffer zat  :

Var eden lütfettide o gün geldi demek  o halde hikayenin en başını birde benden

dinle :

Bir kimsenin kıymeti , değeri  ; onun finansal durumu ,sınıfsal konumu ,eğitimi

mesleği ile ilgili değildir . Bütün bunlar o kimsenin yaşam standartlarını toplum

içindeki konumunu belirleyebilir fakat   " DEĞERİNİ "  asla belirlemez .

Kendinden her anlamda zayıf ve güçsüz bulduğun ben bunu  " BİLİYORUM"

bu düğüne eşlik ediyorsa gözlerin bunu anlamak için senin tarafından da umut

var demek ...

...

Üç kez üst üste sordun aynı soruyu sordun  gitme , bulunmama , devam

etmeme isteğime yönelik  ...

Neden ???     !!!!


Ben sana nasıl anlatsaydım fark edipte  " o kadar da olmaz artık " dediğim

şeylerden  " EMİN OLDUĞUMU " ...

Senin mutlak gücünle kurduğun o yapıda benim ; tam , sağlıklı  bir vücudun

sırtına takılan protez kol gibi duracağımı ...

Söylediklerinden ...  Hiç söylemeyeceklerini anladığımı ...

Her şeyi ...

Benden özenle uzak tutulması gereken her şeyi ...

Her şeyi dibine kadar anladığımı  ...

Hayatımda ilk defa bir şeyi   " ANLAMAMAK "  için direndiğimi ...

Her şeyi ...

Ben nasıl anlatacaktım sana ...

Bir katile cinayetini anlatmak gibi ...


...


...


...



... sustum ...



...



...



...


Etrafıma baktım ...

İnsanlara baktım ...

Sana baktım ...

Kendime baktım ...

Bana vereceğin sıfata , anlama , değere baktım  ...






Hayatım boyunca  " İNANMADIĞIM HİÇ BİR ŞEYİN PEŞİNDEN GİTMEDİM " .

Aç olsam  , çıplak olsam  ; dünyanın öbür ucunda  dünyayı daha iyi bir yer

haline getireceğine  "İNANDIĞIM"  bir şey varsa hiç düşünmeden yola çıkarım.

İnanmadığım bir şey ayaklarımın ucunda olsa dahi ona uzanmam ...

Sana göre ; her açıdan senden zayıf , 27 yaşına gelmiş hayatına yön

verememiş , ailesinden hiç kimsenin dişe dokunur bir başarısı olmamış, aklı da

sınıfsal şartları gibi küçük , senin kibirli , üstten bakışlarını , alaycı sorularını

tamamen hak eden biriyim  ...



" GEL GÖR Kİ BU GÜN SUSTUKLARIMA DÜĞÜN "  :




Bitanem ben bu gün Özbek bir aileyi ziyaret ettim dediğinde

Aileyi hangi hayvani  "İÇGÜDÜ" altında ziyaret ettiğini ...

Kızım diye nitelendirdiğin kimsenin ;

Aslında kızın olmadığını ...

Ve tam olarak kim olduğunu ...

Anlattıklarını hep dinleyip , anlatmadıklarını hep anladığımı ...

Kim olduğunu ...

Ne olduğunu ...

Düşünceni ...


Elimden tutup ta dışardan bana altından köşklerini , saraylarını gösteren ;

" BEN SENİN ALTINDAN SARAYLARININ ZİNDANLARINDA HAPİS HAYATLAR

GÖRDÜM " .

Bana ismindeki tek bir harfi değiştirerek anlattığını , tanıttığını ; " BENİM

ANLADIĞIMI AMA BAŞKALARININ ANLAMADIĞINI GÖRDÜM ".

Alemler  , yollar , karanlıklar aşıp ta  ;  kapını  " BİR YUDUM SU "  için

çaldığımda  uzattığın duru suyun içindeki görünmeyen  " ZEHRİ GÖRDÜM " .

Zehir suyunu içtikten sonra yoluma devam edeceğimi bilerek  ; ceplerime azık

yerine  " AKREPLER KOYAN "  ben onları bile ; "ELİNİN DEĞDİĞİ AKREP OLARAK

GÖRDÜM ".

Kendi kafasında bana elbiseler biçip te , onların hepsinin dikenli tellerden

olduğunu umursamayan , bana kat kat giydirdiğin hepsi birbirinden " OLMAZ "

DİKENLİ TELLERDEN ELBİSELERİNİN  her birini çıkarmaya çalıştığımda ayrı ayrı

yüzümü , gözümü kan içinde bırakan ;  ben o elbiseleri çıkarmaya çalışmazsam

" BEDENİMİ AŞIP , RUHUMU SARACAĞINI GÖRDÜM ".

Gözlerime bakıp ta bana renk cümbüşleri göstermeye çalışan ;  " BEN SENİN

HER BİR RENGİNİN ARKASINDAKİ KOYU KARANLIKLARI GÖRDÜM ".

Bana örnek almamı öğütlediğin özgür iradeye sahip gibi görünen kimselerin

" ASLINDA BİRER KÖLE OLDUKLARINI GÖRDÜM ".

Demirden ellerinle dokunduğun hayatlarda ki bıraktığın ;  "TAŞINMAYACAK

YÜKLERİ GÖRDÜM ".  ...

Ben nasılsa  ;  sıradan , zayıf , korunmasız , başarısız , nihayetinde ayakları

pahalı halılara değerek büyümeyen biriyim senin oturduğun koltuklar ,

kullandığın arabalar , sahip olduğun makamlardan bakıldığında  ...


" GEL GÖR Kİ BU GÜN SUSTUKLARIMA DÜĞÜN "


Sınırlar benim hep şartlarımda oldu ...

Hayatımda ...

Ailemde ...

Büyüdüğüm evde ...

Cüzdanımda ...

Gerçekleştirmek isteyip te alıp aklıma , kalbime koyduğum her şeyde sınırlar

var oldu ...


Fakat tüm bunlara rağmen  "  BEN UFKUMA HİÇ SINIR KOYMADIM "  .

Benim fikrim , düşüncem hep gökyüzü gibiydi ...

Sınır ne demek hiç bilmedi ...

Hayallerim uçsuz bucaksızdı ...


Oturduğu evin iki sokak uzağına gitmeyi tehlike sayan bi annenin  ; daha önce

hiç gitmediği , pek çok insanın ismini bile bilmediği , hiç bir kurum ya da kişiyle

bağlantısı olmadan , yeni bir şeyler öğrenmek için başka bir ülkeye gitmeye

karar veren kızı ...

...

Ablasına giderken bile , gitme isteğinden sonra "yeteri kadar para var mı ? " 

diye cüzdanına bakan , cüzdanındaki para yeterli bulmuyorsa oraya bile 

gitmeyen , finansal güçsüzlüğün her türlü kısıtlayıcı etkisini fazla fazla yaşayan 

fakat tüm bunlara rağmen  bu gücün  " BİR ARAÇ " olduğunu bilen biri .


Makamlardan , statülerden , finansal güçlerden , isimlerinden edindiğin başarılar

dan giydiğin içinde kibirden iplikler olan kat kat gömleklerin içinde  ;  özünde

"ÇIPLAK " olduğunu bilmeyen  ;


Benim hayatım sana "HİÇ "  ...

Senin kat kat gömleklerin bana "HİÇ" ...

İçine sığındığın gömleklere geliyorlar da sen bunu  "KIVANÇ "  sayıyorsun 

kendine ...

Bense acıyarak bakıyorum  "KIVANCINA"  ...

Kat kat  " HİÇ GÖMLEKLERİN SAHİBİ "  ,

" GEL GÖR Kİ SUSTUKLARIMA DÜĞÜN BU GÜN " 

Sustuklarım   anlayacaklarına değeceği vakit  " SABIR " diliyorum sana ...

LAKİN ;


Seni     "VAR EDEN "  aynı .

Beni       "VAR EDEN "  aynı  .

Sana şartlarını  " VEREN "  aynı .

Bana şartlarımı  " VEREN "  aynı  .


Sen giyip   te bir bir hiçten gömleklerini  seni var edenin başka bir var ettiğine

yine var edenin verdiği  "ŞARTLAR" sebebiyle baştan aşağı kibirle bakan.

Var  edenin verdiği şartlar sebebiyle karşısındakine  "MUHTAÇ" gözüyle bakan .

Muhtaç bir kimsenin , kendisine yapılan her türlü söz ve davranışı  kabul

edeceğini sanmak gibi bir gaflete düşen  ,

KIRK KÜSÜR YIL AYAKLARI TOPRAĞA DEĞMİŞ TE ÖNYARGILARI HAYATININ

BAŞ KÖŞESİNDE AYAKLARINI UZATMIŞ KEYİF SÜREN ,

...

Evler sahibi ,

Her evde ayrı kadın,

Ayrı hayatlar ,

Ayrı köleler sahibi ,


Fikrince kendine denk güçte olsaydım ; karşımda üslubu , duruşu , konuşması

farklı olacak olan , sen görmeyip te  " VAR EDENİN ANLATMAK İSTEDİKLERİNİ "

karanlık bir yolda hayatlarımızın kesişmesini  kendince benim

"MUHTAÇLIĞIMDAN "  , kendinin  " GÜCÜNDEN "  sayan  ;


Varlığı  " süsten arınmış şerefli koltukların  çok çok uzağında olduğunu

bilmeyen , anlamayan , görmeyen ,  "FARKINDALIK DÜZEYİ" ne yanından

geçmeyen ;


" GEL GÖR Kİ SUSTUKLARIMA DÜĞÜN BU GÜN "

Diyelim ki aradan geceler geçti ...

Gündüzler geçti ...

İlkbaharlar geçti ...

Sonbaharlar geçti ...

Zaman bu ya ... Hiç durmadı ... Hep geçti ...

Ağlamaklar geçti ...

Gülmekler geçti ...

Şarkılar geçti ...

Düşünceler geçti ...

Yollar geçti ...

Kadınlar geçti ...

Erkekler geçti ...

Ülkeler ...

Başarılar ...

Başarısızlıklar ...

Yılbaşılar ...

Yemekler ...

Karlar ...

Çamurlar ...

Sular geçti ... Hiç  durmadı zaman ... Hep geçti ...


Öyle bir zaman geldi ki artık ...

Takvimlere bakmadığın zamanlar geçti ...


Ben  "VAR EDİLDİĞİMİ " unutmayarak devam ettim ...  Çalıştım ...  Yoruldum ...

Güldüm ...  Ağladım ... Çalıştım ... Kırıldım ... Vazgeçtim ... Başladım ...

Vazgeçmeyeceğime layık şeyler buldum ... Daha çok çalıştım ...

Dünya ya burası "AK " dediğin "KARA " , "KARA" dediğin "AK" olur ya zamanla...

Diller öğrendim ... Yollarım oldu ...  Senin kıymetli göreceğin sıfatlar altında

başarılar , başarısızlıklar edindim  ...

Benden ummayacağın " Nasıl yani " diyeceğin  ; senin gözünde pek kıymetli

benim gözümde  "HİÇTEN GÖMLEKLER" giydim  ...

Hayat bu ya  ... Her şeye "VAR EDEN " karar veriyor ya  ... Gel gör ki  "VAR

EDEN "  zamanın birinde bana bir kaç kaç hiçten gömlek verdi ...

Ben kıymetli mi olacağım o zaman nazarında ? Halin , tavrın , üslubun bu

hiçten gömleklere göre mi şekillenecek ? Varsay ki senin benim varlığımdan

" DAHA KIYMETLİ " bulduğun bir gömlek giydim sırtıma ?

O zaman mı anlam bulacak  "FİKRİNCE VARLIĞIM " ?

...


Yeni anlaşmalar imzalayacaksın ...

Yeni siparişlerin olacak ...

Makamlarını, koltuklarını güçlendirecek adımlar atacaksın ...

Başarılar elde edeceksin ...

Belki ismi  "KUZEY" olmayan bir çocuk olacak ...

Hiçten gömleklerine gömlekler ekleyeceksin kat kat ...

Her nerede güzellik ve güç varsa sen orada olacaksın ...

Doymak bilmeyen bir iştahla kaşıkları bir kenara atıp , kepçelerle , kazanlarla

yiyeceksin ...

O kadar yiyeceksin ki bir insanın yiyebileceğinden kat kat fazla  ...

Sadece açlık güdüsüyle hareket eden hayvanlar gibi ...

 ...


Bir kaç evin , bir kaç hayatın daha olacak  ...

Yeni kadınlar tanıyacaksın ...

Dudaklarına değen yeni boyunlar olacak ...

Yeni tatiller ...

Yeni isimler ...

Yeni hayatlar ...


...


Gel gör ki ; zamanın birinde kırk küsür yıldır sana kat kat gömleklerine rağmen

bahşedilmemiş ;  " SÜSTEN ARINMIŞ ŞEREFLİ BİR KOLTUK " nasip edilecek ...

Üstelik ; sustuklarım anlayacaklarına değeceği vakit ...

Tam da sen ; "süsten arınmış şerefli koltuğa layık görüldüğü vakit " ...

Ne bir saniye erken ... Ne bir saniye geç ...

O koltuk ki ;  Senin kıymetli koltukların onu görünce kaçacak yer arar ...

O koltuk ki ; Makamların yanından geçemez ...

O koltuk ki ; İsimlerin ,ülkelerin , hatırlı tanıdıkların , başarıların bir toz zerresi

yanında ...


O vakit gömleklerine bakacaksın  .... Fakat bu kez başka türlü  ...

Demirden bir el  , pamuktan bir elin gücüne ihtiyaç duyar mı dersin  ?

Bir okyanus peki bir damla suya ?

Olacak iş mi  ?  Koskoca güneş  , varlığı 30 gr yer kaplayan bir muma  ?

Gömlekler sahibi  bir kimse  , peki çıplak bir varlığa  ?


...



ANLAMAK  ...


...




Anlamak ki süsten arınmış şerefli bir koltuk  ...

Şerefli koltuk ki ancak ; taşlı , karanlık , soğuk  , çıplak ayaklarla yürürken diken

leri kemiklerinde hissederek , içinde aç yılanların , akreplerin beklediği

bataklıklardan bata çıka  , yüzün gözün kan revan içinde kalarak , karanlığın ,

anlamazlığın kol gezdiği  "BİR LOKMA ANLAMAYA"  aç kaldığın , muhtaç kaldığın

yolların sonunda ...

Zaman ki sonsuz ...

Sınırsız ...

Var edilen bizler ki ;

İstisnasız hep sonlu ...

Sınırlı ...

Ayaklarının toprağa değeceği belki ellinci yılında  , belki sekseninci yılında ,

belki yarın ,belki 1 yıl sonra  ....



Var eden bir koltuğa layık gördüğünde seni ;


Aklına      "KENDİNE SAHİP ÇIKMASINI "  dilerim ...

Kalbine      "FERAHLIK" dilerim ...

Diline        "KONUŞMAK" dilerim ..

O kısa belli belirsiz uykularına        "HUZUR"  dilerim ...

Ayaklarının                             "NEREYE GİDECEĞİNİ BİLMESİNİ" dilerim ...

Bu ne yapacağını bilmez haline  "VARILACAK YER" dilerim ...

Beynin , hissin , geçmişin , geleceğin , paramparçayken gözbebeklerinin önünde

Ben sana "HUZURLU KABULLENMİŞLİK "  dilerim ...


" SUSTUKLARIMA DÜĞÜN BU GÜNMÜŞ MEĞER "  ...




                                                               ...ŞARA...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder